20 Temmuz 2011 Çarşamba

Hırsızın Ahlâkı





Hırsız bir şeyi kazasız belasız çaldıktan sonra, çaldığı şeyin hemen kendisinin olduğuna inanır. Yani o, kendisini tanımlayan suç mahallinden sıvıştıktan sonra hırsızlıktan da hemen kurtulmuş olur. Hırsızın mantığı böyle işler. Hırsızda yakalanma korkusu suçluluk duygusuyla yer değiştirmiştir. Yakalandığında üzerine yapışan suçlu ithamı vicdani değil, cezanın getirdiği bir suçluluktur… Arkadaşı sorar, ‘Neyin var?’ Sorudaki sahiplik iması elindekini meşrulaştırmıştır bile. Bu kolay geçişi sağlayan hırsızlara özgü bir ahlâk yoktur aslında. Hırsızlar sahiplik ilişkisinde kamusal ahlâk ilkesinden şaşmazlar: Elindeki için maharetini ortaya koymuştur, kendisini riske atmıştır, “çal(ış)mıştır.” Hırsız olduğu kanıtlanmadığı sürece kendi kendisini -diyelim suçluluk duygusuyla hırsız sanması için hiçbir neden yoktur. Nasıl zenginlerin, mirasyedilerin yoksa. Birinin sermayedar, diğerinin hırsız olarak tanımlanması ahlâkla ilgili değil sosyal sözleşmelerle ilgilidir. Ahlâkla ilgili olan hırsızlık Marks’ın artı-değer kuramıyla etik bir karakter kazanmıştır. Ve etik (ahlâktan farkı burada) bir davranış sorunu değil bilip bilmeme (bilmeyi isteme!) sorunudur. Sınıfsız toplumda hırsızlık kleptomanidir... yani bilmiyoruz ama öyle olsa gerektir...

Bu giriş neye yaradı?

Hırsızlığın yüz kızartıcı itibarsızlaştırıcı bir suç olduğunu ama ahlaki anlamda hırsızlığın anlam genişlemesine açık olduğunu, bunun için de ahlak ve etik kavramlarının hırsızlık üzerinden yeniden düşünülmesinin toplumda muteber sayılan kişileri de zan altına bırakabileceği gerçeğine... yani böyle bir merak uyandırabilir. Merak akılla ilgilidir ve her şeyden önce ahlaki bir dürtüdür. Ve ‘bilmeyi istememe’ sorunu açısından salaklık en büyük ahlaki problemdir.

Sıradan insanın hırsız tanımında belirli figürler akla gelir, pandomimle canlandırılabilir; ayak uçlarına basan, sessiz, pencereden giren, maymuncukla çalışan, el maharetine dayanan bir takım hareketler… ve tüm bu maharet başkasına ait bir şeyi mekanik hareketlerle çalmaya adanmıştır. Burada anlatmak istediğim en önemli figürlerin çalmayı gizleyen mekanik hareketler olduğudur. Toplumun hırsız diye yaftaladığı ve kendi hırsızlığını üzerine yamadığı günah keçisi hırsız bu hırsızdır. Somut. Düz düşünen akla uygun. ‘Koşun hırsız vaaar!’ Bütün mahalle eline ne geçirdiyse ayakta. Hırsız var, yakalanmadıysa bile var. Hırsızın bu yaygın olarak bilinen türü yabancıdır, dışarıdan gelendir, mahalleli onun karşısında ve onun sayesinde yerelliğine yeniden kavuşur. Aidiyetin bir tür negatif öğesi. Toplumda şeriata göre eli kesilecek hırsız işte bu zavallı hırsızdır.

Mesela:

“Gece gündüz açık evler, kapılar mandalsız;
“Herkesin sandığı meydanda, bilinmez hırsız...” (Safahat) diyen M. A. Ersoy’un kafası hırsız kavramının mecaz anlamının somut anlamından daha çok şey ifade edebileceğini anlamaz. Hatta herkesin sandığı meydandayken, kapılar mandalsızken, insanların can ve mal güvenliği bir takım muteberler tarafından sağlanıyorken asıl hırsızlığın yapıldığını, ya da bütün bunların aslında başka bir hırsızlık maharetinin eseri olduğunu anlamaz.

Yüz kızartıcılığı eksiltilmeden hırsızın anlamı genişletilmelidir.

Ortadoğu karapara cennetidir ve karaparanın karakterine uygun mebzul miktarda yamuk yumuk insanlarla doludur ve onlarla kolay aşna fişne olur.

Nedir karapara?

Uzun konu… Ama şu kadarını söyleyelim, dünyadaki en aşağılık paradır, vergilendirilmemiştir, çünkü uyuşturucu parasıdır. Nakittir. Yatırıma dönüşmesi, finans kapital olabilmesi için aracıya ihtiyacı vardır. Meblağı büyüktür, çok büyük!.. Bu yüzden aracıların da büyük olması gerekir. Ve bu yüzden en büyük aracılar hükümetlerdir. Batı karaparayı temizlik adına kendinden uzak tutarken, Latin ve Ortadoğu hükümetlerinin karaparayı meşrulaştırmasına göz yumar ve oralardan aklanmış olarak geri alır. Tabi rüşvet yolsuzluk gırla gider. Hükümetler sadece kendileri kirlenmezler, halklarını da kirletirler. Kendilerine bağımlı bir alt sınıf yaratırlar, kefenin cebi delik de olsa gerektiği zamanda giymekten kaçınmayan lumpen bir halk… 

Karapara, paranın kerhanesidir. İnsanları oruspulaştırır. Üstelik az gelişmiş kafalar buna kalkınma da derler. Bu kalkınmanın içersinde zerrece ahlak, etik yoktur… Aslında bunun salt maddi anlamıyla da bir kalkınma olduğu halk yanılsamasıdır. Çünkü karaparanın maddi tezahürü de bir aklama tezgâhıdır: Kentsel dönüşüm, abazan binalar ve yanında kallavi bir cami ve volümü yüksek bir hoparlör ve yumruğu sıkılı, habire bağıran hayattan gerekli nasibi alamamış abazan adamlar, zevceler… 

İnsanın kendine güvenini sarsan bir paradır karapara, her an elinden uçacakmış gibi durur, hesap kitap bilmez… Bu yüzden düz düşünen insanlar için inşaat sektörü bu kadar önemlidir Türkiye’de… Paraya bir kök, bir mekân kazandırır… Ve bunun adına zenginleşme derler… Kendi toprağını kendinden çalar, doğayı katleder, verimsizleştirir kendi gibi her şeyi karartır… 

Bu adamlar hırsızdır, hem de hırsızın daniskasıdır. Ama bu adamların kendilerini hırsız olarak görmemeleri bir yana bütün itibarlarını hırsızlıktan elde etmelerinin altında ne gibi bir toplum çürümesi vardır?..
Ve neden yolsuzluk bu toplumda Kürt sorunundan, türbandan, laiklikten, cuma namazından daha önemsizdir?..

Çünkü Bu coğrafyada karaparadan herkese pay düşer, kimine az, kimine çok. Buradaki hesap eşitlik üzerinden değil, hiç yoktan iyidir mantığıyla işler…

Karapara Nasrettin Hoca’nın kazanı gibidir, doğurunca sevinirsin ölünce şaşırırsın, haksızlığa uğradığını sanırsın… Ulan seni orada karapara tuttu, istediği zaman da indirebilir… Ne yani dört bakan istifa etti, iki bakan çocuğu içeri alındı diye ekonomi tehlikeye mi girer?.. Üstelik paralar bulundu, ayakkabı kutusunda atalet içinde duran paracıklar tedavüle sokuldu, aksine ekonominin canlanması gerekmez mi?..  Unutmayalım Cumhurbaşkanı’na anayasa fırlatıldı diye enflasyonu tavan yapan bir ülke burası… 

Karapara artıdeğerin arsızıdır. 

Ey halk bırak zenginliği fakirliği sen temiz olmak istiyor musun önce ona karar ver!

Hırsızsınız!.. Sadece insanlardan değil, hayvanlardan da çalıyorsunuz, cansız doğadan da…

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder