13 Temmuz 2011 Çarşamba

Pankreas Güreşi







Mickey Rourke’un başrolünü oynadığı The Wrestler (Güreşçi) filmi ve Roland Barthes’ın Le Catch adlı yazısı dolayısıyla:

Fransızca’da Le Catch, Türkçede pankreas güreşi olarak bildiğimiz gösterinin izleyicisi gerçeği bilmesine rağmen gerçekte neyi izler?

Çocukken televizyonda izlediğim pankreas güreşini gerçek bir müsabaka sanırdım. Güreşçilerin hareketleri bana inanılmaz gelir, onları olağanüstü güçlü bulurdum. Pankreas güreşinin bir gösteri olduğunu ne zaman öğrendim hatırlamıyorum.

Ben pankreas güreşinin bir gösteri olduğunun farkına vararak çocukluk hallerimin birinden kurtuldum diyelim, peki yetişkinler aksine çocukluklarına mı dönüyorlar?.. Çocukluktan kurtulmamıza görünüşten gerçeğe geçiş eşlik etmiyor mu? Ama görünüş-gerçek karşıtlığı olarak değil...

Yetişkin çocuktan farklı olarak gerçek olmadığını bildiği halde  gösterinin kendisini aldatmasına razı olur. Aldatılmayı ister; ama diğerinin aldatan olarak üstünlük kuracağı, tabi kendisinin de küçük düşeceği bir yapıyı baştan  reddederek. Çünkü yetişkin istediği aldatılmayı kendini aldatma oyununa aktif olarak katabilirse benimser. Pankreas güreşinin tiyatro, sinema vb’den farkı seyircinin oyunun içinde yer almasıdır. Seyirci de bir oyuncudur. Tek tek özne olarak değil, toplu halde bir oyuncu. Bu oyunculuk dürtüsünün teminatı bir tür regresyondur. Seyirci çocukluğuna döner, çocuk ise bir önceki çocukluğuna. Çocukluk burada eksik algıyı, inanmaktan hoşnut olduğumuz görünüşü temsil eder (pedagojik olarak düşünmeye değer)…

Pankreas güreşinin bir gösteri olduğunu öğrendiğimde muhakkak bir hayal kırıklığı yaşamışımdır. Bazen gerçeği bilmek içinizde bir şeyleri sıfırlar, elinizdeki gerçekle ne yapacağınızı bilemezsiniz. Ama şimdi sırası mı?..

Pankreas güreşi baştan sona bir gösteridir. Sert, filmde izlediğim gibi yer yer kanlı, ama gerçekte yeneni yenileni olmayan bir gösteridir. Yetişkinler bu güreşin bir gösteri olduğunu bilirler, ama sanki gerçekmiş gibi heyecanla izlerler. Nasıl olur bu?

Hemen filmleri de öyle izlemez miyiz diye bir kıyaslamayla sorunun ilginçliğine baştan ket vurmayalım. İyi adam vurulur, gerçek değildir, ama bile bile üzülürüz. Konuyu dağıtmayalım… Şu örnek fena değil: Robert De Niro’nun prodüktörü oynadığı  bir filmde (What Just Happend 2008), film şirketi yöneticisi, filmin finalinde Sean Penn’ in köpeğinin vurulması sahnesinin kaldırılması için yönetmenin veya senaristin ikna edilmesini ister. İlgili sahnenin seyirciyi çekmeyeceği endişesi vardır. Güç bela yönetmen ikna edilir. Aslında ikna olmuş gözükmektedir; filmin galası yapılınca sahnenin olduğu gibi korunduğunu görürüz. Köpeğin vurulması sahnesi dehşettir, salondan seyircinin dehşetengiz efektini duyarız. Film zaten bir film yapım hikâyesini anlattığı için bu efekti sanki çiftanlamıyla anlamamız gerekmektedir. Bir taraftan filmde vurulan köpek için üzüntü, diğer taraftan ‘bu da yapılır mı?’ diye yönetmene karşı duyulan öfke. Seyirci salonu terk eder, ama filmde oynamış köpek gerçek haliyle sinemanın fuayesinde, oradadır; dağılan seyircilere kuyruğunu sallar. Biraz önce filmde ölüsünü gördükleri canlı köpeğe kimse ilgi göstermez! Buradaki toplu dalgınlık, gerçeğe olan umursamazlık ya da saygısızlık olarak açıklanamaz. Filmin yarattığı etkilenme süreci devam ediyordur. Seyircinin kurguyla gerçek arasındaki bu keskin virajı alamadığı hesaplanmıştır.

Pankreas güreşinde ise seyirci oyuna dahildir. Sadece koreografisi önceden hazırlanmış güreşçileri izlemekle kalmaz, aynı zamanda seyirci olarak kendisi de rol yapar! Evet, oyununu oynamak için oradadır. Roland Barthes’ ın o çok zekice yazılmış yazısından nerede ayrıldığımı açıklayacağım:

Güreşçiler birbirlerine vururlarken (biri vururken diğeri bekler, darbenin alınacağı beden bölgeleri bellidir, vuruyormuş gibi yapmazlar, kısmen de vururlar, ama devasa bedenlerinin bu vuruşlardan etkilendiği söylenemez.. burada vuranın darbesinden çok vurulanın abartılı savruluşu etkilidir.) seyircinin ruhsallığı, maçta kazanması gerekeni çoktan belirlemiştir. Bildiğimiz ahlâki iyi adamdır bu. İyi adam bu şiddet gösterisinin içinde nasıl yaratılır?

Aslında pankreas güreşinde iyi adam yoktur, kötü adam vardır; iyi adam, kötü adamın abartılı sadistik şiddetine maruz kalan her darbe yiyişinde canhıraş çığlıklar atan ama pes etmeyen türevsel bir adamdır. Ama dayak yediği sürece henüz iyi adam değildir. Güreşin finalinde intikamını alırken iyi adam olur.  İlginçlik zorba ile mağdur arasındaki farkı belirginleştiren uygulamalarda. Bir yaş altı bebekler bile zorba ile mağdur arasındaki farkı anlar (bkz Kahneman), burada asıl soru ahlaki tavrın neden mağdur lehine işlediği. Mağduru ezikle karıştırmamak gerek. Ezik kendi içinde yeniktir, mağdur için ise dış bir faktör devreye girer ve ancak diğerinin zorbalığıyla ahlâki bir varoluş kazanabilir. Seyirci, mağduru kendi gücünü (desteğini, tezahüratını) ona aktarabildiği için tutar. 

The Wrestler’de Mickey Rourke filmin başında, soyunma odasında güreş için son hazırlıklarını yaparken, bileğine sardığı bandajın içine ikiye böldüğü jiletin bir parçasını yerleştirir. Güreşte yere düşünce, gizlice kendi alnının üst kısmını bu jiletle keser. Sonra ayağa kalkar, alnından aşağıya belirgin biçimde kan sızmaktadır. Gerçek kan… yüzü gözü kan içindedir. Beklenen etki, dehşet ve hınçtır.. yani kan akıtan rakibin acımasızlığına karşı. Barthes, “ Catch’ta ödeme düşüncesi temeldir ve kalabalığın ‘Canını yak’ı her şeyden önce ‘Ödet’ anlamına gelir. Öyleyse hiç kuşkusuz, içkin bir adalet söz konusudur,” sözlerini, seyirci adaletlidir, ya da seyirci adalet duygusunu tatmin ediyor biçiminde mi algılamalıyız?

Pankreas güreşinin kötü adamı kuralı çiğneyen ve rakibine acı çektirmekten zevk alan sadisti oynar. Faullü döğüşür, hakeme bile vurur. Devam eder Barthes, “Catch’cılar halkın bu kızma gücünü okşamayı çok iyi bilir, ona adalet kavramının tam sınırını, çılgın bir dünyanın kapılarını açmak için kuralın dışına azıcık daha çıkmanın yeterli olduğu şu en uç çarpışma bölgesini sunarlar.”

Kadim bir adalet, gerçeğe değil de kurguya, sözcelemeye dayanan, son sözü söyleyen, iyinin mutlak hakimiyetiyle tanımlanmıştır. Ama yine de adaletsizce gerçekleşir bu; çoğunluğun söz, tezahürat birliği olarak. Üstelik bağışlama olmadan. Pankreas güreşinin finali linçtir!

Eskiden Amerika’da kötüyü oynayan dövüşçü soğuk savaş gereği genellikle kızıldı. The Wrestler filminde Mickey Rourke’un oynadığı Ray’ın finaldeki rakibinin adı Ayetullah.

Peki maçtan sonra catch izleyicileri ne yaparlar, ne hissederler? Hiç…

Pankreas güreşi izleyicisinin film izleyicisinden asıl farkı da burada...

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder