15 Ekim 2011 Cumartesi

Gülme Fetişizmi

                                            Ahmet Davutoğlu... Vesikalık gülme...


Bir yaz günü öğle vakti kızkardeşimin Bartın’ın yeni kurulan bir mahallesindeki evinden bakkala ekmek almaya giderken… sıcaktan mı yoksa yola döşenecek asfaltın henüz gelmeyişinden mi yol işçileri kazmayı, küreği ellerinde tutarak (avare görünmeye karşı tedbir) kaldırımda bir ağacın altında mola vermiş hakır hakır gülüyorlardı. Ortada bir adam belli ki öyküsünün en gülünç kısmını yeni bitirmişti ama arkadaşlarının gülmesini devam ettirebilmek için habire çırpınıyor, anlatısına yeni eklemeler yapıyordu.  Ben yanlarından geçerken başka biri söz aldı, dinleyenlerin önceki öyküden kalan cılız gülüşleri anlatana eşlik etti. Sokağın ucundaki bakkala varmadan işçilerden bir kahkaha daha koptu. Dönüşte sıra bir başkasındaydı..  gülüşlerinden sokak inliyordu, gülme moduna girmişlerdi bir kere…

İnsanlar başlarından geçen olayları anlatırlarken gülünç olacak şekilde kurguluyorlar. Gülünç olanı en sona saklıyorlar, ya da gülünç olan üzerinden dinleyenlerin kahkahası öyküyü sonlandırıyor. Öykünün yaşanmış hali gülünç olmasa bile (insanlar yaşadıklarına eşzamanlı gülmezler) anlatıya diğerini güldürme dürtüsü yön veriyor.  Bu hep böyle miydi?       


Günümüzde gülme fetişizmi... çağdaş bir olgu.. gülme artık spontane değil, bir takım özel molalarda gerçekleşiyor. Yani yaşamın belli bölümleri gülme için tahsis ediliyor.. bir gülme düzeneği var.. insanlar gülmek için komedi filmi, komedi tiyatrosu (adı da böyle) izliyorlar.. karikatür dergisi alıyorlar, içki sofrasında, kahvede, misafirlikte gülmek için bir araya geliyor, gülmek için birilerinden söz ediyorlar. Gülme kurgulanıyor.


Kanonik otoriteler müritlerine, cemaatine (toplanmalar artık dinsel bir figür gibi gerçekleşiyor) konuşurken arada espri patlatmayı alışkanlık haline getirdiler.. gülmeyi merkezkaç bir eğilim olmaktan çıkarıp, topluluğu gülmeyle rahatlatmayı da kontrol eden bir mekanizma. Örneğin tepede bir yönetici kürsüde konuşurken, lâfın bir yerinde espri yapar ve gözleri herkesi tarar; bu sırada sadece esprinin etkisiyle değil otoritenin espriden beklentisiyle herkes güler.. ama kendinden geçercesine değil; efendice. Bu ortaklaşa gülmenin iki işlevi vardır: Birincisi topluluk gülünen durumu kendinden dışarıda varsayarak homojenleşir, ikincisi insanlar toplanmanın yanında aynı davranışı göstererek daha sıkı bir topluluk olurlar.  

Çağımızda gülmek bir emek gücü de.. mesela günümüz emek gücünün ortak mahiyeti; patronuna, amirine saygılı bir şekilde gülmek değil midir? Ve Müşteriye gülme.. bunun için duygularından arınmış bir surat, temiz bir ağız ve temiz bir cilt gerekir, sanki üzerinde ihtisas yapılmış bir gülme… herkes birbirinden bunu bekler, sen gülersin karşılığında bir gülme alırsın… gergin bir gülmedir bu.. hergün defalarca tekrarlanan bu gülme ritüeli için defalarca çaba gerekir… Bu yüzden birinci paragraftaki gülme, ruhun rahatlama ihtiyacı değil, emek gücü olarak gülmenin ihtiyacı haline gelir. Gülmek emek gücünün bir vasfıdır.



Ha deyince aklıma gelen gülme çeşitleri: hasetkâr gülme, kıskanç gülme, veda gülümsemesi, misafire gülümseme, histerik gülme, gülünç duruma düşmemek için peşin gülme, şaşkın gülme, acı ile gülme, sadistçe gülme, alaycı gülme, kendi kendine gülme, kasevetsiz gülme...
İnsanlar gülmeye teşne.. gülme suratın bir eğilimi.. hatta erekselliği, saplantısı… Bunun her zaman böyle olduğunu sanmıyorum… eski resimlerde gülen insan pek yok… ciddiyet gülmeye karşı bir tedbir, bir nefs terbiyesi mi? Değil değil, öyle değil… bunu eski çağı yeni çağa karşı olumlayan bir gösterge olarak düşünmüyorum.. öte yandan ciddiyet tefekkürden değil genellikle itaatten gelir…

İşin tuhafı gülme çağımızda da itaatten geliyor… gülme diğerine olan borcumuz, gülerek karşımızdakiyle ödeşiyoruz… aslında gülmemiz diğerinin gülmesini ardışık olarak takip etmiyor.. eşzamanlı gülüyoruz.. sosyalleşmeye olan bu daimi borcumuzun diyetini gülmeyle ödüyoruz…

‘Gülmenin Tarihi?..’ Neden olmasın? Bu konuda Freud’dan ve Bergson’dan fazla bir sözüm olursa bir yazı döşeneceğim…

Marazi olmayan gülmeler... Bana iyi gelen gülme, varlığımın diğerinde sevinç uyandırdığını hissettiğim ve varlığından sevinç duyduğum insanların yanındaki gülmelerim.. basarım kahkahayı valla.. kasevetsiz kasevetsiz gülerim…


Çağımız Türkiye’sinde ağlama fetişizmi diye de bir şey var. Bunun en nadide örnekleri ağlayan Fethullah Gülen, İbrahim Tatlıses, Recep Tayyip Erdoğan, Emel Sayın falan... Aşağıdaki fotoğraflar biraz dursun, bir başka yazıya ilham versin.

(Meselâ cemaati ağlayan Fethullah Gülen ile cemaati gülen Cübbeli Ahmet Hoca'yı karşılaştırmak...)


                                                         Ağlayan Fethullah Gülen

   6 Ekim 2011'de Çankaya Köşkü'nde yapılan Emekliyiz Gönüllüyüz projesinde bir kız çocuğunun okuduğu Sol Yanım Acıyor Anne şiirini dinlerken hep beraber ağlayan muteber insanlar...


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder