30 Haziran 2011 Perşembe

Sakız Çiğnemek





Elie WİESELin sözüdür: Sevginin karşıtı nefret değil kayıtsızlıktır!

Sakız çiğnemek, karşıdakinde neden umursanmama, dikkate alınmama, kayıtsızlık vb. türünden bir izlenime yol açar? Sakız çiğneyenin böyle bir niyeti olmadığını varsaysak bile bu alınganlık sakız çiğneme eyleminin hangi etkisiyle uyandırılır?

Canım sıkılıyor ve sakız çiğniyorum…

 Sakız çiğnemenin meydana getirdiği gıcıklığın ( iticilikten farkı kasdî olabilmesi ) biraz bize özgü olduğunu sanıyorum.  Büyüklerin yanında sigara içmemek, eskiden kahvenin kıt olduğu zamanlarda da kahve içmemek gibi…

Gıcıklık yaratan mimikler oraldır. Eğer ağzınızdaki nesne çift anlam doğuracak biçimde deviniyorsa; yani hem nesneden alınan haz, hem de aldığı hazzı değişik biçimleriyle yansıtınca karşısındakinin etkilenmesinden alınan haz…

Ağız itaati gösterebilen bir organdır.

Yemek yerken ağzın kapatılması, kahkahayla gülerken çıkarılan sesin çekincesiyle birden  elin ağza götürülmesi, kötü bir söz söylerken yakalandığında dudakların bastırılması falan… Asker hazırola geçtiğinde ağzı da hazırola geçmiştir.

Ağız bir disiplin organıdır. Kapalı ağız, suskunluk ve dinleme işaretidir. Dudakların dişler arasına kıstırılarak inceltilmesi suskunluğu daha da ileri götürür, beden her tür iktidar talebinden vazgeçtiğini deklare eder.

Bütün bunlar için birçok antropolojik neden ileri sürülebilir. Sanıyorum asıl neden yeme eyleminin mahrecinde saklı. Yemek yeme ihtiyacımız kadim bir davranışımızdır da...  iştahın mütecaviz şiddetini ıslah etmek için üzerinde en çok adabı muaşeret denenmiş davranışımız...

Sakız, yeme taklididir, yemenin eğretilemesidir. 

Ama nasıl?

Yeme adabı acaba kıtlıktan çıkmış diğerine karşı bir nefis körletmesi üzerine bina edilmiş olabilir mi?
Topluluk olmanın en önemli tezahürlerinden biri de aynı sofrada yemek yemektir. Sofra adabı hiyerarşiyi yeniden kurar, düzenler.  

Yeme adabı, iştahımızla yemek arasına bir mesafe koyar.  En iyi aşçı iştahla, aşçının yaptığı yemeğin güzelliğini (açlıkla iştah arasındaki farkı içerecek şekilde)  tutumlulukta birleştirir.  Tutumluluk sofradaki diğerinin payını aşırmamayı da emniyete alır. Karın açtır ama göz aç değildir: ağır ağır; kesme, doğrama, koparma işlemleri zarafetle yapılırken,  ağızdaki lokma şapırdatmadan yenir … Sakız çiğneme bu adabı hicveder, sürekli yemeyi çağrıştırır. Yemenin hazzını seyredenin aleyhine uzattıkça uzatır. Sanki ‘Biri yer diğeri bakar, kıyamet ondan kopar’ atasözünün animasyonudur.

Birinci Dünya Savaşında Avrupalı askerler yılda ortalama kişi başı 500 sakız tüketmişler. Herhalde cephenin öte yanındaki düşmana gıcıklık vermek için değil. Konuşma eylemini taklit etmek için olmasın? Kendi korkusunu gizleyip diğerinin korkusunda pay sahibi olmamak için...

Pedagojide sakız çiğnemek asla düz anlamıyla, yani ağız ve sakızın kendi halindeliğiyle düşünülmez… Sakız çiğnemek yemenin ve konuşmanın eğretilemesi olduğu için, aynı zamanda itaatkâr duruştan kaçan ağzın otoriteye asi gelişinin de eğretilemesi olur. Artık, çiğneme eyleminin birazcığı sakıza, ama çoğu kurala aittir.
Sakız çiğnemek haz verir, ama haz aldığını diğerine göstermek gıcık verir. İnsan sevmediğine gıcık verdiği için ayrıca haz alabilir. Burada ağzın sakızla devinimi çiftdeğerli (ambivalans) bir mimik doğurur, biri diğerinin yerine kolayca geçebilir, sakızın gösterdiği haz diğerinin bundan gıcık alması dolayısıyla (eylem buna rağmen sürdüğü için) çiğneyeni değil, seyredeni teşhir eden bir yola sapabilir.
Pedagoji, nesnenin zararına değil, nesneden alınan hazzın bu gıcıklık yaratan(hiyerarşiyi sabote eden) zararına odaklanır.
Sigarayı düşünelim. Sigara zararlıdır. MEB haklı olarak okullarda sigara içilmesini yasaklamıştır. Öğretmen kendisine ayrılan, veya gözden ırak köşelerde sigara içebilir, ama öğrencinin sigara içmesi mutlak surette yasaktır. Buna rağmen sigara alışkanlığı okullarda erken yaşlarda başlar. Sorun zararın yasaklanmasıyla hazzın yasaklanması arasında birbirine geçişli muğlaklıktan kaynaklanır. Öğrenci sigarayı kendisine zarar verdiği için içmez, haz verdiği için içer. Üstelik iki türlü haz verir; nesnenin direkt fiziksel hazzı ve yasağı delmenin hazzı. Yasağı kovalayan otorite, öğrenciyi nesnenin verdiği zararın mağduru değil, hazzın otoriteye verdiği zararın zanlısı olarak kafasında yeniden tanımlar. Sigara sağlıkla ilgili bir sorunken, ahlâki bir sorun haline gelir.

Sakız da ahlâki bir nesne olup çıkmıştır.
.
Gıcıklık nedir?
Ben haz alıyorum sen alamıyorsun demektir.
Haksız bir böbürlenme içine düşmeyelim.  Bir devenin neden ötürü geviş getirdiğini biz insanların bilmesi ama devenin bilmemesi üstünlüğümüz olarak görülebilir, ama sakız çiğneyen veya sakız çiğneyeni seyreden ve bunun davranışsal kodlarını çözümleyemeyen insanın düştüğü tuhaf durum havamızı söndürmeye yetmez mi?

Sakız çiğnemenin pedagojinin ciddiyetini bozguna uğratan, nerdeyse bütün öğretmenlerin gıcık kapmasına yol açan davranışsal kökleri nerde saklı?

Almanca 'Kaugummi kauen' diye ifade edilen bu evrenselleşmiş davranış kodu, biraz internette dolaşınca gördüm ki, Almanya’da da öğretmen ve öğrenciler arasında tartışılıyor: Sınıfta sakız çiğnemek yasaklansın mı, yasaklanmasın mı?

Türkiye’deki bir öğretmen sitesinde de sakız çiğneme sorununun tartışıldığını gördüm, ama bizdeki daha umumileştirici: Okulda sakız çiğnemek yasaklansın mı yasaklanmasın mı?


Bir başka yol daha var: Farkında olmak ve sakızı devenin geviş getirirken yüzünde beliren müstehziliğiyle bütün hayata karşı çiğnemek.