13 Ocak 2012 Cuma

Mekân Halleri

               


                MEKÂNSIZLIK
Güvensizlik ve mekânsızlık birbirini teşvik ediyor. Bir yeri terk etmekle bir insanı terk edebilmenin mekândaki köksüzlükle zımni bir bağlantısı var. Bu durum insanın özgürlüğünden değil; olumsuz bir şeyden, güvensizliğinden ileri geliyor. Ve vazgeçişle yenisini bulma arasındaki mesafenin daralması geride bırakmayı kolaylaştırıyor. Köylülerin hemen hemen hiç boşanmamalarının ardında yatan neden evliliklerinin mekânla kurduğu özdeşliktir.

                UZAK DUR!
Bir yol tutmuş işte, iki espri yapıyor, güya kendini sevilme kıvamına getiriyor.. yoksa sevimsizliğiyle kabak gibi ortada kalacak.. Hastir ordan..
               
                ORTA SINIF GÜLÜŞÜ
Televizyondaki orta sınıf güldürülerinde, diğerini madara etmemeye özen gösteren ‘azıcık iğneleme’ halleri var. Bu da güldürüyü kimseyi incitmeden garantiye alıyor. Herkes uzanıp ekmeğini banıyor. Güldürü bir eğlenceden çok bir mutlu olma görüntüsü.

                GÜLDÜRMEK
Güldürmek kendini sevdirmenin en basit yolu. Güldürme bir feda işlemidir.. yoksa genel olarak cömertlik mi? İnsanlar başlarından geçen bir olayı anlatırlarken hep gülünç bir final kurguluyorlar. İlle de güldürmek ve gülmek… Dostluk için gerekli gazı orada buluyorlar. Bu gaz kesildi mi iki tarafta da tahammül edilesi gerginlik başlıyor.  Aslında olaylar yaşandığı anda gülünç değil; güldürme bir tür güdüyle çift anlama bürünüyor: Bir taraftan olayın gerçek ciddiyetinden kurtulunuyor, diğer taraftan güldürmeyle elde edilen hoşnutluk muhafaza ediliyor.

                DOST VE SIRLAR
“Bir adamın dostları varsa, sırları yoktur.” (Görgü Tanığı İncir, Jody Shields, s.90) Bunun tam tersi daha doğru: Bir adamın sırları varsa dostları yoktur. Daha da ayrıntı gözetir biçimde söylersek doğru fışkıracak: Her sırrın kendine göre dostu vardır. Bir arada yaşarken ilişkiyi dengeleyen hususlardan biri de insanların gizlice bir şeyler yapabilme olanaklarını birbirlerine tanımalarıdır.

                ŞEKERCİ AMCA
Şekerci Amca cebinden çıkardığı şekerleri özellikle kızlara veriyor, otobüsteki küçük kızlara, yeni yetmelere; bazen ceketinin cebinden şeker çıkmıyor, sonra bütün ceplerini karıştırıyor, ille bir tane buluyor. Büyüklere de şeker verdiği oluyor. Bana kalırsa bu, şekerlemeden elde ettiği kârın amortismanı. Şekerci Amca bugün ortaokul kızlarına şeker vermeye kalkışmış. Kızlar Şekerci Amcanın ısrarına rağmen şekeri almamışlar. Başlarına geleceği biliyorlar. Şekerci Amca şekeri uzatırken kızların elini tutuyor, onları elliyor. İki kullanım değerinin takası.. adil görünüyor.. ama tat alma duyusuyla, dokunma duyusu kendi içinde nasıl kıyaslanabilir ki?..

                SEYİRCİNİN VİCDANI
Gerilim filmlerinde kurbanın aptallığı şahsen beni filmin kötüsüyle suç ortaklığına sürüklüyor.

                YOLSUZLUK
Bizimki gibi ahlâksız ülkelerde yolsuzluk sorunu, insanların neden yolsuzluk yaptıklarıyla değil de neden kendilerini gizleyemedikleriyle ilgilidir.

                YAZI
Yazı düşünceyi idealize etme saplantısıyla yükümlüdür. Yazı, yazarına yabancıdır.. ya da yazı yazanını başkalaştırır. Mesela tanıdığımız birinin yazısı karşısında duyduğumuz ilk şey tuhaflık olur.

                ZİBİDİ
Servis aracında şoförün arkasındaki koltukta pencere kenarına oturmuş, sağ bacağını yanındaki koltuğun üzerinden aşağı sarkıtmış kız… Beyaz bir capri giymiş, güneş gözlüğünü başının üstüne mıhlamış. On dakikadır aynı pozisyonda, helâl doğrusu. Derken bir genç adam girdi içeri. Kız bacağını topladı. Bu kez koltuğun üzerinde bağdaş kurdu. Zibidilik mekânın işgaliyle ilgili bedensel bir taşkınlık. Bedenin kısa süreliğine bir götlük mekân zaptedip geri çekildiği şehirsel vaziyetler.
               
                SAHTE DUYGUDAŞ
Sapa durakta bir yolcu otobüs şoförüne, “Dönecek misin?” diye sordu ve şoförün cevabı üzerine otobüsten indi. Şoför bu sorudan alınmıştı, hareket halinde dikiz aynasından bana bakarak bir şeyler söyledi. Otobüsün gürültüsünden ne dediği anlaşılmıyordu, ama sitem ettiği belliydi. O bir şeyler söylüyordu, ben başımla onaylıyordum, arada gülüyordum da. Doğru yerde mi gülüyordum, bilmiyorum. Şoförün duygudaşlık talebinin bu kadar pervasız oluşu aramızdaki mekândaşlığın ve tabi onun mekân sahipliğinin ilişkimizi öncelemesinden kaynaklanıyor.

               KAYGI
? ; ... ! Elimde sadece imlâ işaretleri olsaydı kaygıyı bu sıralamayla anlatırdım. Arzu tanımlanabilir hale geldikçe kaygı da yola gelir: fobi olur.




Hiç yorum yok:

Yorum Gönder