21 Nisan 2013 Pazar

Yaranmak




http://www.duzceyerelhaber.com/kose-yazi.asp?id=15115&gulay_gokturk-bilmem_fark_ettiniz_mi



Gülay Hanım empati kurmanın en iyi yönteminin nazire olduğunu sanıyor. Ama baştan empatinin adalet temelini atlıyor; empatik iletişim biçimini güçlünün zayıfa değil, zayıfın güçlüye göstermesi gereken tutum olarak tersinden kuruyor. Güçlüye yaranıyor. Dayak yiyene şöyle diyor: ‘Ama sen de öfkelendirdin onu.’ Güçlünün öfkesini dayak atışının meşrulaştırıcısı sayarken zayıfın ironisine suçu giydiriyor. Mahkeme zayıfı güçlüden önce cezalandırıyor ki, güçlü öfkelenerek daha büyük ceza vermesin. Yani güçlüyü kendi işleyeceği suçtan korurken, zayıfı da daha büyük cezadan (linç gibi) koruyor. Bildiğin Ortadoğu hukuku.

Bir şeyi söylerken güçlüye yaranıp yaranmadığın, söylediğinin doğru mu yanlış mı olmasından önce gelir. Zekâsını cesaretle birleştiren insanlar bunu anlar; dünyadaki yanlışların bu kadar yaygın olmasını belirleyen şey insanların büyük çoğunluğunun tam da bu yaranma halidir. Yaranma hali ismin –de hali gibidir, varlığın mekânıdır, bulaşıcıdır, bir şey ne kadar doğru olursa olsun işin içine yaranma girdi mi neşet ettiği yanlışa döner.

"Bilmem fark ettiniz mi, nerede yavşak, adi, magazinci, hırsız, şaklaban varsa hepsi Allahçı. Bu bir paradoks mu?"

Mahkeme Fazıl Say’a verdiği 10 aylık mahkûmiyet gerekçesinde yukarıdaki sözden hiç bahsetmemiş. Çünkü ilgili söz Fazıl Say’a ait değil, Fazıl Say bir takipçisinin sözünü retweetlemiş (alıntı yapmış), adı geçen şiir de Ömer Hayyam’ın malûm. Mahkûmiyet gerekçesinde denilen şu:
"Kamusal tartışmaya hiçbir katkıda bulunmayan ve yeryüzünde yaşayanların büyük çoğunluğunun mensubu oldukları 3 büyük dinin ortak değerleri olan allah, cennet ve cehennem gibi kavramlara yönelik hislerini nedensiz yere incitecek ve bu kavramların anlamsız, gereksiz ve değersiz olduğu kanaatini uyandıracak şekilde dini değerleri aşağılamak kastıyla yazıldığı kanaatine varılmıştır."

Mahkeme, Fazıl Say’ın karşısına temsil ettiği kamuoyunu ‘3 büyük dinin ortak değerleri’ diye daha üst bir perdeden çıkarırken Avrupa insan Hakları Mahkemesine sorumluluğu icabı melez bir şeriat uyguluyor, ama Gülay Hanım’ın böyle bir kaygısı yok, “"Allahçılara" her türlü hakareti yapabilirsiniz. Çünkü Müslümanlar…” diye Allahçılıkla Müslümanlığı özdeşleştirerek yaranmacı- rafine bir şeriatçılık örneği göstermiş. Alkışlayalım efendim.


Gülay Hanım Allahçı sözcüğünün yerine Kürt, Ermeni vb getirerek Fazıl Say’a nazire cümleyi yeniden kurmuş ve kendince herkesi bir standart belirlemeye davet etmiş; iki ayrı cümlenin eşanlamlı, hattâ aynı sözcüklerle kurulsa bile özdeş olmayabileceğini bilmezden gelerek. Belki de bilmiyor.

Ben de Gülay Hanıma nazire cümleyi şöyle kuracağım, bakalım bir nefret suçu işleyecek miyim?

"Bilmem fark ettiniz mi, nerede yavşak, adi, magazinci, hırsız, şaklaban varsa hepsi insan. Bu bir paradoks mu?"

Ne oldu, hakaret gerçekleşti mi? Hayır. Çünkü insan sözcüğü genel kapsayıcılığıyla kimseye bir aidiyet sağlamıyor. Bizi hayvandan ayıran fizyonomi aidiyet için yeterli değil. Kimlik daha özel, diğerine karşı oluşturulan hem kırılgan hem saldırgan bir aidiyet duygusu veriyor. ‘İnsan’ yerine ‘Yahudi’ yazılsaydı, evet bir nefret söylemi gerçekleşmiş olurdu. Ama bu ülkede Yahudilere, Ermenilere, ateistlere benzer hakaretler sürekli yapıldığı halde emsal bir dava açıldığını hiç duymadım. Fazıl Say’ın alıntıladığı cümledeki ‘Allahçı’ sözcüğünden kastı (ki bu kendisine sorulmalıydı), 'nerede yavşak, adi, magazinci, hırsız, şaklaban varsa hepsinin,' Allah’ı bir jargon, güçlü dilin markası olarak kullanmasındandır (Allah razı olsun, Allaha emanet ol, Allah izin verirse vb artık bir ibadet, bir dua değil, hemen herkesin hegemonik dille kurduğu iletişim biçimidir.). Diyelim ki biz de Gülay Hanım gibi Fazıl Say’ın kötü niyetine inandık ve ‘Allahçı’ derken Müslümanları kastettiğinden emin olduk. Ama Fazıl Say Müslüman demekten imtina ettiğine göre bunu niyetinden daha önemli saymamız gerekirdi. Çünkü hukukta imtina niyetten önce gelir. Ama diyelim Allahçı Müslüman anlamına geliyor. Bu durumda da yüzde 99’u Müslüman diye demografik üstünlüğü demokratik çoğunluğa indirgeyen kafanın kendi yarattığı matematiksel gerçeğe söyleyecek sözü kalmazdı: Yüzde 99’u Müslüman olan ülkede yavşakların, adilerin, magazincilerin, hırsızların, şaklabanların da yüzde 99’unun Müslüman olması ihtimal dahilindedir.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder