13 Nisan 2014 Pazar

Selvi Boylum Al Yazmalım

/xixoyw_selvi-boylum-al-yazmalim-hd-final-sahnesi_shortfilms


Kitabını filmi çekildikten önce okudum. O zamanlar Ankara -Dikmen’de bir öğrenci evinde kalıyordum. Pencere kenarında, yayları gıcırdayan yatağımda bir solukta okumuştum Cengiz Aytmatov'un kitabını; sık sık ev değiştirmeme rağmen, okuduğum güzel kitaplar sayesinde nerede yatarsam yatayım yatağımı hiç yadırgamadığım yıllardı.

Kitabı bitirdikten sonra kendimi sokağa atmışımdır, yapmadığım şey değildi, ta Dikmen’in tepesinden Kızılay’a yürümüşümdür... Aysel’in (filmde Asya) seçimi sarsmıştı beni, boğazımda acı bir yumru… üstüme iyilik sağlık  bu yumru yine musallat oldu bugünlerde, ve herhalde bunun yarattığı çağrışım; filmi yeniden izledim geçen hafta. Ağlamaktan beter oldum, gözlerim yaşardı, yumru boğazımda daha da büyüdü, ‘Asya!’ diye bağırmak geldi içimden, ‘Asyaaaa!..’

Atıf Yılmaz’ın yaptığı film Yeşilçam klişelerine aykırıydı. Nitekim bu geleneksel klişe üç versiyon üzerine kuruludur:

1.       Sevgililer birleşir.

2.     Sevgililerden biri ölür (eğer kadınsa iffeti kirlenmiştir, eğer erkekse dibe vurmuş, boğazına kadar suça batmıştır).

3.       Sevgililerin ikisi de ölür.

Atıf Yılmaz’ın bu filmi bir kırılma noktası aslında. Kadın âşık olduğu adamı değil, sevdiği adamı seçer. Ve giderayak bir de tanım yapar üstelik: ‘Sevgi neydi?.. Sevgi iyilikti, dostluktu, sevgi emekti…’  Peki öyle olsun.

Türkçede aşk ve sevgi eşanlamlılıktan kurtulup ilk ne zaman ayrıştılar bilmiyorum. Üşenmedim Google’un çeviri sayfasından baktım, Avrupa dillerinde böyle bir ayrım yoktu. Böyle bir ayrım, düşüncemizi zenginleştiren bir ayrıcalık mı tanıyordu bize, yoksa sevgi karşısında aşkın patolojisini öne çıkararak birbirine âşık olmayan çiftlerden oluşan toplumun "sevgi"siz sağduyusunu mu meşrulaştırıyordu?..

Tamam dedim, işi esnaflığa dökmeye gerek yok bu ayrıma varım; aşkta arkan sağlamda değildir ama buraya yazıyorum, aşağısı kesmez, ben aşkın tarafındayım!

Ekşi Sözlük’te 08.01.2004 tarihinde açılan ‘Sevgi İle Aşk Arasındaki Fark’ başlığı altına bugün itibariyle 436 madde yazılmış. Tek tek okudum, konu kutuplaşmaya müsait bir münazara haline gelmiş. İlginç sözler yazılmış. Ama bu ayrıma toplumun hangi eğilimlerinin cevaz verdiğine dair bir değini yok. İş başa düştü.


Filme dönelim… İlyas (Kadir İnanır), Asya (Türkan Şoray), Cemşit (Ahmet Mekin) ve Samet çocuk…
Türk sinemasının izlenesi en güzel final sahnelerinden biridir bu; dramı, oyunculuğu, mekân seçimi, diyalog ve içsesleriyle kült bir sahnedir, insanda buruk bir tat bırakır, dedim ya insanın boğazı düğümlenir… Bitmez.  İlyas sevdiği Asya’sı için söyler zaten: “Bitmeyen türküm benim.”

Sahne:

Açımızı kameraya göre belirleyelim önce. Ortada Kamyon; daha doğrusu henüz ortada değil, solda diyelim. İlyas ağlayan Samet’i kamyondan aşağı indiriyor ve ona tam babası olduğunu söyleyecekken,  kestirmeden telaşla tepeden aşağı inen Asya “Samet!” diye bağırıyor ve kamyonun on metre kadar önünde tökezleyip yere düşüyor. Samet İlyas’ın elinden annesine doğru fırlıyor. Ana oğul sarılıyorlar. Bu sırada İlyas ve Asya ikisi de dizüstü çökmüşlerdir ve birbirlerine bakarak yavaşça  doğrulurlar. Soldan koşarak Cemşit gelir. Şimdi kamyon ve  İlyas ortada,  Asya ve oğlu Samet sağda, solda Cemşit vardır.   Bir düello sahnesine benzer. Bu dört kişinin üçü ne istediklerini bilirler, çocuk ailesini (baba bildiği Cemşit’i ve annesini ister), Cemşit Asya’yı, İlyas Asya’yı ister. Ya Asya? Sanki Asya’nın kararı oğlu Samet’in yönelişine göre belirlenir, çocuk “Babacığım!” diye koşunca başı önünde en kötüsünü sineye çekmeye hazırlanan Cemşit’in yüzünde güller açar. Asya büyüden bir anda uyanır, İlyas çaresizleşir…

Ve Asya’nın sevgi tanımı sanki âşığının aleyhine söylüyormuş gibi yankılı içsesiyle tane tane ağzından dökülür: ‘Sevgi neydi? Sevgi iyilikti, dostluktu, sevgi emekti…’ Ahh, bunu yapmayacaktın Asya.

Ama bu bir aşk filmi. Yani İlyas’ın hikâyesi. Harcıalem lafları bırakalım, aşk hiç de öyle ‘kavuşamamak’tan beslenmez. Bitebilecekken bir tarafın çekip gitmesinden beslenir. Toplumun “sevgi”sine halel gelmesin diye bağrına taş basan iki insan… daha ne olsun, aşk taş gibi sonsuzlaşır…

Acaba seyircinin ikilemi Asya'nın ikilemiyle aynı mı?.. Seyirci kimin tarafında? Cemşit’in mi, İlyas’ın mı?.. Bunu özellikle tanıdığım kadınlara sordum, “Hangisi?”

Bir tanesi hariç hepsi İlyas dediler iyi mi. 

Ama cevaplara karşı ön hazırlığım var, nihayetinde bir filmden söz ediyoruz burada, gerçek hayattan değil.

Bu yüzden seyircinin ikilemine cevap aramadan önce gerçek hayatla film arasındaki ikilem hakkında birkaç şey söylemeliyim.  Gerçek hayatta kadınlar Asya gibi davranırlar ve Cemşit’i seçerler, taaşşuka değil, taayyüşe bakarlar. Ama aşk tam da kadının bu seçimi yüzünden baki kalır, bedeni başkasında yüreği sevdiğinde. Acılıdır.  Bu acı önce kronikleşir, ya da gidip gelen bir periyoda bağlanır; zamanla durulur, acının kontrolü ele alınır, bir bakmışsın bir şarkıda, bir sahnede, veciz bir ifadede, şehrin bir sokağında pat diye dirilmiş. Seyirci bunun için ordadır zaten, bu kez sürpriz bir etkiyle içinde bir yerlerde kökleşmiş bu acıyı herhangi bir karakterle özdeşleşip rahatlatmak yerine, Asya’nın seçimi karşısında ortada kalan aşk acısıyla özdeşleşir. Herkes birilerinden, bir şeylerden, bir yerlerden ayrılmıştır vaktiyle;  o eksiklik, o geçmiş, yeniden canlanıp bizi üzer, bünyemize yeniden kavuşur, bizi tamamlar.  Sevgili için söylenebilecek ‘kavuşma’ artık eskilerde kalan acı için daha uygundur; içimizde evcilleşmiş acı, İlyas’ın serüvenini izlerken daha munis, daha keşkeci bir acıya dönüşemez ama: Katharsis durur veya hiç bitmez… 

‘Seni seviyorum!’, ‘I love you!’, ‘je t’aime!’, ‘te amo!’ ‘ich liebe dich!’ ‘jeg elsker deg!’

Ama bana Galiçya dilinde söylenişi daha güzel geliyor: ‘te quero!’ seni seviyorum değil, daha çok seni istiyorum tadında ve tınısında yarım ölçek şiddet barındırdığı için…

Hey! te quero!






2 yorum:

  1. Ben burada, Cemocuyum. Tekrar düşünme fırsatı bulduğum yaşlarda, filmin mutlu sonla bittiğine karar verdim. Dandik bir yorum oldu farkındayım.

    YanıtlaSil
  2. Mutlu son? Olabilir. Nihayetinde mutluluk 3-1 galip geliyor filmde. İlyas tek başına kalıyor. Şöyle de diyebiliriz, aşk diğer insanların sevgisi karşısında demokratize edilerek yeniliyor. Aşk bu yüzden ayrılık, yaşanmamışlık, geride eksik bırakılan bir duygunun habire nüksetmesi anlamına geliyor bu coğrafyada. Aşkın ömrü 3-4 yıldır denir. Batı'da doğrudur. Seversin ve birlikte olursun. Ama buralarda sevdin mi, hesap vereceğin bir yığın insanla karşı karşıya gelirsin. Şarkılarda bu kadar aşk motifi hangi coğrafyada vardır? Ve bir aşk şarkısı dinlendiğinde herkes yanındakinden bir süreliğine uzaklaşır…

    YanıtlaSil