26 Mayıs 2014 Pazartesi

Zincirlikuyu Otobüs Durağı



Otobüsün arka koltuğundan izliyorum...

Zincirlikuyu metrobüs durağında bekleşen yolcular… 

Burası onlar için evlerine dağılacakları ikinci durak, metrobüsten inip merdivenlerden yukarı çıkmışlar, üzerlerinde bir terk etme sabırsızlığı...

Burası yurtsanacak, eğleşilecek bir durak değil; hatıra biriktirmiyor. 

Burası yolculara değil, Marc Auge’nin ‘yer-olmayan’ kavramına ev sahipliği yapan mekânın ideal örneği… 

Otobüslerini fark etmeleriyle kafalarını kaldırıp kararlılıkla oraya yönelmeleri aynı anda oldu, hafif yukarı kalkık ve öne uzanan kafaları gövdelerini sürükledi, belli ki bir süredir gelmeyen bir hattın otobüsü duraktakileri homojenleştirmiş. Tanışmayan ama aynı otobüsü bekleyen yolcuların toplu hareketle birbirlerine daha da çok benzemeleri...  Yüzlerinde şöyle bir ifade: sanki öfkeli bekleyişlerine karşılık veren kurbanlarını görmüşler ve linç etmek için hep birden oraya yönelmişler... 

Kısaca bugünkü İstanbul keşfim şu: Bekledikleri otobüse yönelen insanların, birini linç etmek için yönelen insanlarla beden dilleri aynı...

Not: Farkındayım kibirliyim; ama kibrim olan biteni otobüsün arkasında rahat koltuğumda izlememden kaynaklanmıyor. Yazının kibri de öncelikle bir mekân sorunu ama başka: Yazı masası... Ve muhatap sorunu; yazının muhatabı tanık olduğu insanlar değil, üçüncü insanlar: okuyucular... Yoksa ben de Beşiktaş'ta otobüse yönelirken aynı linç sürüsünün içindeydim...

2. Not: Toplu halde otobüse yönelen insanlar, gelecekte yaşanacak bir iç savaşın provasını yapıyorlar...

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder