22 Kasım 2014 Cumartesi

Keşif Değil Ârâz

Amerika’nın Müslüman denizciler tarafından keşfedilme olasılığı bilimsel bir soru mu, yoksa bir toplumun dürtüsü mü?.. Çünkü ikinci soru Amerika’nın keşfiyle değil bir toplumun aşağılık kompleksleriyle ilgili; içinde yeni keşiflere (elbette coğrafik değil) gebe derin ârâzlar var.

Amerika'ya Müslümanlar daha önce gitmiş olabilirler, bunu bilemeyiz. Çinlilerin, Vikinglerin de gittikleri söyleniyor. Paskalya Adası’na ilk insanların MS 900 yıllarında yerleştikleri biliniyor, düşün en yakın kara 3700 km doğudaki Şili kıyısı ile Batıdaki Polinezya adalarından biri. Üstelik bu yerli halk dünya uygarlığından pek nasibini almamış, bu kadar uzun yolu kanolarla kat etmiş. Burada “keşif” kavramını düşünmek gerekir (Geçen Aydın Çubukçu da bir makalesinde söz etmişti bundan). ‘Kara göründü!’ diye bağırmakla keşfetmek farklı şeyler. Kolomb, Dünya’nın yuvarlak olduğu bilgisiyle çıktı Amerika kıyılarına, pusulası vardı, topları, tüfekleri… Amerika kıtasından önce zenginliği keşfetti; Kızılderilileri ve onların nasıl sömürüleceğini. Tabi bu o zamanın keşfi. Bir de tarihsel keşif var malûm; Amerika’yı keşfedenlerin keşfi. Amerika’yı kimin keşfettiğinden çok, neyin keşfedildiğiyle ilgili; yani ekonomipolitik keşif. Ve tarihten uzaklaştıkça ister istemez geçmiş üzerinde yeni bir hiyerarşi kuran antropolojik keşif; keşfin dinamizmini hiç sonlandırmayan doğrudan insanın evrensel macerasını konu edinen bilimsel yolculuk… Cehaletle aşağılık kompleksinin kombinasyonuyla gelen keşif ise şu gariban Müslümanlara kendileriyle övünecekleri bir şey sunalım dürtüsünden başka bir şey değil... Primitif sahiplenme duygusu. Çocukça (ama naif değil). Hani yolda bir şey bulan çocuğun sahipliğini garantiye almak için ‘İlk ben gördüm’ diyerek  yanındakini kadim sözleşmeye davet etmesi gibi…