8 Ocak 2017 Pazar

Kar Hapsi


                         
               
                                                                  Ara Güler

CEZA

Öğrenciler kendilerine verilen cezayı yanlış anlarlar. Kabullenmezler demiyorum aksine kabullenmeye her zaman hazırdırlar. Ama bu yanlış anlamada yalnız değiller, öğretmenler de eşlik eder onlara. Öğretmenlerin konu olan davranışa verdikleri cezanın yerini cezanın bir yan etkisi olan sessizlik alır ya; sessizlik cezayı kabullenmenin bir efekti olduğu halde  ceza anlamına gelir burada. İdeal bir pedagojik ortamda olması gereken sessizlik... Her iki taraf da gözden kaçırır bunu. Sessizliği sağlayan otorite azıcık gevşediğinde öğrenci cezadan da kurtulmuş gibi olur ve gürültü yeniden başlar. Bu kez gürültü ceza konusu olur ve sessizlik ceza olarak uygulanır. Okullarda 100 desibelin üzerinde ses şiddeti. Çocukların intikamı… Milli Eğitimin kısır döngüsü…


YAŞLILIK

Kendimi elimde bastonla yürürken ve önüme çıkan taşları yolun kenarına yuvarlarken hayal ettim. Bir süre sonra yürüyüşe çıkmamın amacı buymuş gibi geldi. Yaşlılık hali. Bu işi hayırseverlik duygusuyla yapıyordum ama yaptığım iş pek yayaların lehine değildi. Daha çok araba yolundaki taşları atıyordum bankete. Bak bak yolun ortasına geçtim ve nerden sürüklenmişse koca kartonu kenara çektim. Elin kamyoncusundan bir selam koparacağım diye düştüğüm şu hale bak. Hayırseverlik duygusu ha, hadisene bir tür yaranma bu… Buradan kendime söz veriyorum asla böyle bir moruk olmayacağım, asla!.. (ünlem işareti iyi duruyor burada, dursun)


İtiraf bir israf… Galiba bunu söylememde kafiyenin rolü fazla.


BAKIŞ ve MEKÂN

Metroda bakış küçük, çok kısa dokunuşlarla sınırlı. Metro flörtöz bir mekân değil. Bunun nedeni bakışın baktığı anda yakalanması değil, kaçamaması. Herkes bilir bunu; camlara yansıyan görüntü bile içeriyi daraltır. Flörtöz mekânlar üzerine kıyaslamalar yapılabilir (ticari bir kafayla bile yapılabilir bu). Benim favorim sinemalardı. Eski Ankara sinemaları. Kapılar açılmadan fuayede beklenen süre… tatlı terbiyeli bir uğultu, bir kadının topuklu ayakkabı sesi, afişlerle oyalanma ve bakışlar…


MECAL

Yaşlıların ölümü kabullenmeleri… Burada ölümü kabullenmek bilgece bir davranış gibi geliyor; doğrusu yaşlıların artık ölüme direnecek mecalleri yoktur.


ÇİVİ ve TAHTA

Çivi tahtaya çakılır ve çakıldığı yerde sağlam bir şekilde durur. Biz bu haliyle maharetin çivide olduğunu sanırız, oysa tahta bünyesine giren bu yabancı cisimle moleküllerini sıkılaştırmıştır, çiviyi tutan budur… Ne işe yarar bu söz?


GEVEZELER

Gevezelerde hafıza sorunu var. Anlattıklarını unutuyorlar. Yıllar önce geveze biriyle birkaç gün geçirmiştim. Üçüncü gün dayanamadım “Seni dinlemediğimin farkında değil misin?” dedim ona. “Neden dinlemiyorsun?” dedi. “Çünkü hep aynı şeyleri anlatıyorsun,” dedim. “Yaaa!” dedi, bir süre sessizce durdu. “Biliyor musun Ömer,” dedi, “psikiyatrım bana devamlı konuş, anlat dedi.” Sustu ve öylece kalakaldı. Mahzun hali etkiledi beni. “Bak,” dedim ona, “acıyı nerede çekiyorsun?.. Sessiz kalınca mı? Hiç sanmıyorum. Sen böyle aynı şeyleri anlatıyorsun ya, çevrendeki insanlar bir süre sonra ilgilerini kaybediyorlar, sen ilgilerini çekmek için daha çok çaba harcıyorsun ve terk ediliyorsun. Psikiyatristin yanılıyor… Sus ve John Lee Hooker dinle…”


        

1 yorum:

  1. ne yazık ki tahtaları yüceltmez. Öyle olması umulur bu sözden ama kazanan hep çiviler gibi duruyor.

    YanıtlaSil