30 Eylül 2017 Cumartesi

Konuşanın Gerçeği





İLTİFAT

Kadın partide karşılaştığı adama ‘Elbiseme iltifat edebilirsiniz,’ diyor. Adam elbisenin açıkta bıraktığı kadının omuzlarına, sırtına ve yırtmaçtan çakıp parlayan baldırlarına iltifat ediyor. Açık sözlülük bir kuralı çiğniyor, transparan da olsa bedenin elbiseyle ilişkisi mahrem burada. Teşhirci olan söz.


ORTA SINIF KADINI

Evine temizlikçi çağıran orta sınıf kadını (ya da orta sınıf özentisiyle bu mensubiyet duygusunu arada sırada deneyimleyen kadın) temizlikçisine hem kibirli hem de alçakgönüllü davranarak kendini yeni sınıfsal statüsüne inandırıyor. Hem kibirli hem de alçakgönüllü dedik; birbiriyle çelişen bu iki davranışın statüye katkısı tuhaf biçimde eşittir. Orta sınıf kadını için evinin temiz olmasından daha önemlisi evinde temizlikçi kadın çalıştırdığını göstermesidir.


KONUŞANIN GERÇEĞİ

Psikanalizde hasta kendinden söz etse bile bunu dikkat dağıtmak için yapar.

Bir akademisyen İstanbul fatihi 2. Mehmet’in 7 dil bildiğini söylüyor. Eski Yunanca, Farsça, Arapça, İtalyanca…  Tüm bu dilleri sıralıyor; dikkatim ister istemez akademisyenin yüzünün aldığı biçime, ses tonuna kayıyor. Fatih’in 7 dil bildiği bilgisinin safiyane bir aktarımı değil bu. Başka bir şey. Fatih’in 7 dil bildiği bir gerçekse bile, akademisyenimizin gerçeği Fatih'in 7 dil bilmiş olmasını özellikle istediği. Bu iki ayrı gerçek konuşmada tek bir gerçeğe indirgendiği için görünmüyor.


VARLIK VE BELİRTİ

“Tuvalette pire var,” dedi.
Doğruydu, beyaz fayansın üzerinde üç dört siyah nokta zıplıyordu. Tuvaleti ilâçladı. Ama bir hafta sonra pireleri yine orada gördüler. Bu kez hem ilâçladı, hem de fayansın küçük çatlaklarını, klozetin etrafındaki delikleri alçıyla doldurdu. Acaba sürekli açık duran vasistastan gelebilirler miydi? Vasistasın sinekliğini, çerçevesini ve dışını da iyice ilâçladı. Hayır, bir şey değişmedi, bir hafta sonra pireler yine fayansın üzerinde zıplıyorlardı. Sanki dikkatli bakmanın karşılığı bir pireydi… Aslında pireler evin her yerindeydi, sadece tuvalette beyaz fayansın üzerinde açıkça görünüyorlardı. Ya da antropomorfik ifadeyle sadece agorafobisi olmayan pireler oradaydı. Kavramsal görmek somut görmekten farklıydı. Sayın okuyucu, bu durumu bataklık-sivrisinek benzetmesine kurban etme lütfen.


NEZAKET ve İNCELİK

Daha önce bu başlıkta yazmıştım, bir şey daha ekleyeceğim. Nezaket diğeriyle etkileşim halindeyken incelik totolojik bir davranış. İnceliğin hizmet ettiği yer yine kendisi. İncelik kendinde tanımlanmış vasfı korumaya adanmış. Diğerinin inceliği hak etmesi bir yana, incelik berikinin adı. Özellikle incelik yüzünden gerçek kabadır. Bunu zarar hanesine yazıyorum.



SAPMA

Kızım Güldür Güldür Show’u çok seviyor. Bir keresinde oturduk beraber izledik. Oyuncular bir an su koyverip kendi kendilerine gülüyorlar. Bu gülüşlerinde pot kırmanın saklanışı da var. Saklama gülüşün süsü burada. Sahici halleri oyunun gülünçlüğüne dahil oluyor. Hatta asıl espri bu doğal kendini tutamamanın aleniyeti, yarı şeffaflığı. Kızım da oyuncuların en çok bu hallerine gülüyor. Oyuncunun “doğal” sapması oyunun sahiciliğini yani kamera arkasını yeniden üretiyor. Bu gülüş espriyi anlamakla yetinmiyor, hemhallik de talep ediyor.


ATEŞKES


İki savaşan kuvvetin yaralılarını ve ölülerini savaş alanından tahliye etmek için ateşkes ilân etmeleri ne kadar insancıl görünür. Ama bunu yaralılar ve ölüler daha iyi savaşmalarına ayak bağı olduğu için yaparlar genellikle. Kırım Savaşı’nda (1854) Sivastopol civarı Yeşiltepe’de İngiliz-Fransız müttefik güçleriyle Ruslar arasında sadece altı saatlik tuhaf bir ateşkes oldu. Daha birkaç dakika önce birbirine mermi atan askerler dost oldular; rom içtiler, tütün ikram ettiler. Aristokrat Rus subayları Fransızca konuştular, karşılıklı ‘bono Ingles’ gibi bildik iltifatlarda bulundular. Sonunda saate bakınca vaktin dolmakta olduğunu anladılar, tokalaştılar ve ‘Au revoir’ diye vedalaştılar… herkes kendi siperine. Ateşkesin bu psikolojisi bir süre devam etti. Lakayt bir etki yarattı. Fransızlar Ruslarla siperlerinde nişancılık oyunu oynadı. Şöyleydi bu oyun: “Bir taraf süngüsünün ucuna taktığı bez parçasını havaya kaldırırken, diğer taraf ateş açıyordu- her atışla birlikte başlayan tezahürat isabette kahkahaya, karavanada ise yuhalamaya dönüşüyordu.” Orlando Figes’ın Kırım adlı kitabını okuyunca ateşkes hakkında geniş bir yazı düşündüm aslında; şimdilik burada eğreti biçimde dursun bu.

ALDATMA ve KANDIRMA

Aldatmada 'doğru'yla ilişki korkuya dayalıyken, kandırmada utanca dayalıdır... bu da dursun böyle. Zbigniew Preisner dinleyelim.




Hiç yorum yok:

Yorum Gönder