5 Ocak 2018 Cuma

Maçoluk


MAÇOLUK
Maçoluk erkek hakimiyetinin güçlü olduğu geçtiğimiz yüzyılların değil yaşadığımız çağın ürünü. Erkeklik tehlikeye girdiği sırada oluşan bir tepki biçimi. Ama kadınlara değil daha çok kadınlarla denklik kuran erkeklere tepki.

FARK ve TEKRAR
Deleuze Fark ve Tekrar’ın şimdiye kadar okuduğum sayfalarında dille ilgili bir kullanışlılığı atlamış görünüyor. Her nesnel farka ilişkin kavramımız olsaydı konuşamazdık. Konuşma zaten kavramların bizi içine hapsettiği farksızlıktan kurtulma çabası olmalı. Her defasında değişen nesnel gerçekliğe ters orantılı kısıtlı sözcükle... entelektüel çaba bu mutlak kısıtlı sözcük dağarcığıyla yeni durumu anlatabilme çabası değil mi?

İSYAN
M. Hanım sanki bir yakınının ölüm haberini almış gibi birden ‘İsyan’ şarkısını söylemeye başladı. Gözlerini kıstı, şarkının ritmine uygun kafasını salladı, ‘İsyan!’ derken epilepsi nöbeti geçiriyordu. ‘İsyan’ın şarkı formatında olduğu bu durumla, gerçekten içinde bir isyankâr duygu varsa bile onu zararsızlaştırması arasında gittikçe uysallaşan bir kararsızlıktı benim gördüğüm.  Yani ‘İsyan’ şarkısı da sistemin ritüellerinden biriydi.

FACEBOOK YALNIZLIĞI
Ankara’da vaktiyle kısa süreli bir yalnızlık yaşamıştım: Mutlak yalnızlık; yanına gidilecek kimse yok, aranacak kimse yok. İşin kötüsü para da yok. Aç kaldım. Kelimenin gerçek anlamıyla aç. Bunun dünyaya küskünlüğümle bağdaşması ayrı bir konu. Gariptir ki, bu sırada posta kutuma gelen elektrik, su, telefon faturası görünce seviniyordum. Ödenmesi gereken bir meblağ ifade ettiği için değil tabi; kendimle ilgili bir enformasyon aldığım için. Biri beni takip ediyordu; şu kadar su harcamışsın, şu kadar konuşmuşsun. Şimdi facebook bana geçen yıl şunu paylaşmışsın, şununla arkadaş olmuşsun gibi iletiler gönderiyor. Bizim yalnızlığımıza seslenmiyor sadece; yalnızlığımızı ham madde gibi bizden alıyor, ondan konformizm yaratarak bize iade ediyor.

SEVİMLİ YALAN
Bana yalan söylüyordu ama doğrusunu anlayacağım bir imayla. Bu hali doğru söylemesinden daha çekici geliyordu bana.

ÜSLUP
Turgenyev platonik aşkı Pauline Viardot’ya bir mektubunda “ Ah mutlu kadın size ne kadar gıpta ediyorum –hayır bu doğru değil, gıpta kötü bir duygudur- sadece keyfinizi paylaşmak istedim,” diye yazıyor. Burada yanlışını düzeltmesi üslup gibi görünüyor. O zamanlar mektubun mürekkeple yazıldığını hatırlayalım, karalama mektup kâğıdında hiç hoş durmazdı. Ama yazıyı bu şekilde düzeltmek yine de bir üslup sayılabilir: hatasını kabul ederek sahiciliği artırmak… Günümüzde dijital yazdığımız halde bu “hata” ne anlama geliyor?

BELLEK
Bir olayı anlatırken bellek hatırlayıcı olmaktan çok yeniden yapılandırıcı bir rol oynar. Anlatım ister istemez bir yapıya kavuşunca bellek bu yapıyı hatırlar. Yaşadığını değil daha önce anlattığını hatırlamak. Kusura bakmayın daha ilerisini söylemek niyetim: Belleğin işlevi hatırlamak değil, diğerinde hatırlanmaktır; söylem böyle kurulur.




Hiç yorum yok:

Yorum Gönder