24 Mart 2018 Cumartesi

Anadolu










 Ne çok şey var bu sahnede.
      ⇰Muhtarın evi: Dışarıdan gelen resmi görevliler için yarı resmi misafirhane. Bunun muhtarın yerel otoritesini (ya da nüfuzunu) artırması ile ikram külfeti arasında  bir karmaşayla gerçekleşmesi.

⇰Anadolu’ya özgü kuvvetler ayrılığı: Kendi mülki amiri kaymakamla konuşması için savcıdan aracı olmasını istemek.

⇰Yer sofrası: Eğreti eşitlik. Kısa ayaklı seyyar sini sofrada başköşe yoksunluğu… buna rağmen hürmet ve ricanın kime yöneldiği odak kişiyi kendiliğinden tayin ediyor. Yardımcı elemanlar için kurulan diğer sofrada aynı yemekler sunulsa bile alçak statü, muhtar en yüksek statüde olmadığı halde muhtarın bulunduğu masaya göre yeniden üretiliyor.

⇰Canlılarına değer vermeyen toplumlarda mezarlık ve müştemilatı gibi yatırımların her koşulda meşru bir talep olması. İnsana konuşmayı bir yerden başlatma yeteneği tanıması.

⇰Anadolu belagatinin öngörülebilir acemiliği: Mezarlık ihalesi, proje, ödenek, gasilhane gibi teknik terimlerin birden gömmek, kokmak gibi sözcüklerle yer değiştirmesi.


   ⇰Sözcük oyunuyla diğerini cinsel espriye maruz bırakmak. Ufak atışlar: ‘Göçveren köy.’ ‘Gö()veren köy mü?’ Hem esprinin yapılması, hem duyulması hem duymazlıktan gelinmesi.

⇰Misafirperverliğin motivasyonu: Kendinden söz etme fırsatı… ayağına gelmiş beleş kulaklar. Olan bir şeyi (zaten bildiği bir şeyi) hep yeniden “gurur” inşa ederek anlatmak. Kendini başka başka insanlar karşısında yeniden ve yeniden anlatmak neden tekrar olarak görülmez?

⇰Yemek yiyen ağızla konuşan ağzın iki ayrı duyumunu mimiklerde yok etme çabası: Komiserin geviş getirmesi. Dikkat! Soruyu soran komiser olduğu için muhtar ona hitap ediyor. Komiser dinleme pozisyonunda yemeye ara veriyor. ‘Naci Bey köye büyük bir eser kazandırmış olacağız.’ diyor muhtar. Komiserin inançsız bakışları dinliyormuş gibi de, sanki bir şeyin borcunu böyle ödüyor. Alışkanlık. Parmağını yalıyor.  Komiserin dinleme bakışlarına doktor da eşlik ediyor. Savcı dinlemiyor.
 
⇰Bütün mevkilerin kendine özgü yolsuzluklara açık olması: ‘Sanki ortada para varmış gibi.’ Sanki ortada para olsa bu sözün yolsuzluğa karşı ahlaki hükmü varmış gibi. Komiserin tabi canım gülüşü.


⇨ 'Fakat işte köylünün durumu perişan.' Muhtarın kendisinin de içinde bulunduğu ahaliyi üçüncü kişi yapması; merhametle küçümsemeyi aynı potaya sığdırması. 'Bu sene kaçıncı dönem muhtar?' 'Bu sene kısmetse üçüncü döneme hazırlanıyoruz bakalım.' derken hemen gülerek başka bir duyguya geçmesi. Başka bir duyguya geçme ihtiyacının başka bir konuya geçmeyle gizlenmesi. Bu manevranın ortak biçimde yapılması.

⇰Kendini yeniden anlatmayla seni dinlemeyen birinin karşısında kendini yeniden anlatmanın çelişkisi: ‘Oğlun var mı oğlun?’  Sadece seni dinlemeyen değil kendini yeterince tekrar etmediğin bir üstle konuşurken pedagojik aklın tersine çevrilişi.

⇰Son çocuk: Son çocuğun bir cinsellik imasıyla söylenişi (beresini alnına çekerek yüzünü gizlemeye çalışması); 
bunun aynı zamanda cinsellikten azade olduğu anlamına da gelmesi.

⇰Yemek: sadece karın doyurmak değil; bir uzlaşma zemini de. ‘Kuzu değil mi bu?’ ‘Kuzu.’ Kuzu eti güzel ama kuzu etinin güzel olduğunu hem başka bir konuya atlamak hem de uzlaşmaya varmak için söylemek başka güzel.

⇰Doktor: Onca ideolojik hengame içinde bedenimizin tarafsız olduğunu bize hatırlatan meslek: ‘Doktor Bey o bal karakovan balı.’ Müteşekkir olan doktor, bala konan savcı.

⇰Kavanoz: Savcı, ‘Şöyle küçük bir kavanoz ayarlasan bana.’ diyor muhtara. Muhtar ‘küçük’ sıfatını kullanmadan eliyle kavanozun boyutunu tarif ederek bonkörlüğünün boyutunu ayarlıyor.

⇰Ve yardımcı elemanların sofrasından gelen gülme sesi. Sanki bütün bu sahnenin ürettiği ironiyi  efekt olarak bize hissettiriyor. Ama bunu öyle bir doğallık içinde yapıyor ki, komiserin o masaya attığı amir bakışı da espriye dahil oluyor.


Bir zamanlar değil halen devam etmekte olan Anadolu.