26 Ağustos 2011 Cuma

Yok Daha Neler

Çocuk suçluluk duygusunu güçsüz olduğu kendisine kabul ettirildiği için yaşar. 


Şimdi askerde olan birini tanımıştım... Kendisine ‘naber?’ dediğim her seferinde yaptığı yeni bir işle ilgili bilgi veriyordu. En son tanıdığı birinin -özellikle‘arkadaşım’ demişti- araba yıkama servisinde çalışıyordu, şimdi başka bir tanıdığının taksisinde şoförlük yapıyordu. Terfi etmiş gibi söylemişti bunu. Kafasının içinde “yaptığı” işleri hayatının gittikçe iyiye doğru yol aldığını tescillemek için mertebelere ayırmıştı sanki. Halbuki yaptığı iş sadece yalan söylemekti. Bir gün lâf arasında ortaya çıktı. Onu benden daha iyi tanıyan mahalleden biri, “Yok canım,” dedi, “Taşeronluk yapan bir akrabası var, onun yanında çalışıyor, aslında onun yanına takılıyor demek daha doğru.. saf çocuk angarya işler yapıyor.. boya badana, hamallık… geçen Sarıyer’de ara bir sokakta gördüm, bir evin foseptik çukurunu kazıyordu…”

‘Saf çocuk…’ sabahtan dolmuşa atlayıp işe gidiyor, akşam işten dönüyor; hayatın gözlenebilen saf akışı içinde göze batmadan. Ama konuşurken kendini yeniden kurgulamış oluyor, saflıktan uzaklaşıyor, kariyer yapıyor. Söylediği her yalanın diğerinde bırakacağı etkiyi seviyor. Yalanlarına diğerinin de ihtiyacı olduğunu varsaymış mı desem?.. bu da bir saflık türü, yalan ama naif. Düşün bakalım…  
  

Güçsüz olarak birinin yanına giden ve derdini anlatan, oradan güçlü olarak dönmez, diğerine güç vererek, hâttâ diğerini şımartarak döner.


Çağımızda insanlar bağışlayan değil, hoşgörü sahibi bir Tanrı’ya inanıyorlar.


Hoşgörü karşıdakini anlama etkileşimi değil de, karşıdakinin ihtiyacı olan bir duyguyu elinde bulundurmanın kıvancıysa ve gösterildiğinde diğerini borca sokuyorsa.. ya da bir ödeşmeyse…


Bir de şöyle düşün: Kadın senin tedirginliğini kendisine verdiğin değer olarak algılarsa sorun yok…

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder