8 Mart 2021 Pazartesi

Bakışın Tarihi

 



Milan Kundera Kimlik romanını kadın kahraman Chantal’ın sevgilisi Jean-Marc’a söylediği “Erkekler artık dönüp bana bakmıyor” sözü üzerine kurar. Abartıyor muyum? Diğerinden sana öyle geliyor demesini bekleyen  sinsi bir söz değil mi bu, bir o kadar da ifşa edici. Çünkü bir geçmişi var, eskiden erkekler dönüp bana bakıyorlardı gibi. Sokakta yaşadığı mutluluk bugünlerde elinden alınmış bir kadının varoluşçu sızlanması. Chantal gerçekte acı olan bu durumu söyleyince daha mı az acı çeker? Heyhat, suçlayacak kimse de yok, bu yüzden sızlanma zaten, zamana boyun eğmenin birinci evresi.

 

Bakışın doğal seleksiyonu, demokratik bakışa doğru evrilir. Güzel olanı, çekici olanı seç ve bakışın süresini ona göre ayarla. Güzel kadını önce kadın fark eder demiş atalarımız, bu daha da demokratik. Güzele bak ve yüzün güzele bakan birinin yüzü olsun, güzel de kendini olumlayan bu bakışları yüzünde hissetsin. 

 

Ama her zaman böyle değildi, bakışın bir tarihi var.

 

Ortaçağ’ın sonlarında dar yollar genişletilip bulvara dönüştürülünce herkes endamını göstermeye başladı. Bedenin yürüme denilen yeni bir formuydu bu. Üst sınıf yeni yapılan ve süslü at arabalarının da geçtiği bu yolda yürümeye başlayınca alt sınıf yanlara kaçmak zorundaydı, bakış imtiyazı üst sınıfa aitti. İki farklı bakışın kategorik olarak iki ayrı işlevi: Üst sınıf görüntüsünden alt sınıfı hemen tanıyor ve küçümseyici biçimde dik dik yolumdan çekil bakışıyla onları yanlara savuruyor. Alt sınıfın ise dik dik bakma süresi son derece kısıtlı, üst sınıfı hemen tanıyıp yoldan çekilmesi gerek. Üst sınıfın bakış süresi daha uzun. Yani alt sınıf üst sınıfın bakış nesnesi, bir manzara. Kötü bir manzara ama saygıda kusur etmediği için iyi. Üst sınıf için yürümek saygı görmek anlamına geliyordu ve bakış da bunu denetliyordu. Peki alt sınıfın üst sınıfa dik dik baktığı durumda ne olur? Küstah bakış olur ve ayıplanırdı. Daha eskiye gidelim ya da daha özel alanlara; padişahın veya kralın ve onların eşlerinin gözüne hiç bakılamazdı…

 

 

Bakış otomobilin ve kaldırımın icadıyla eşitlendi. Ve bir başka aksesuar bu eşitliği hem kamufle eden hem de yaygınlaştıran bir kılığa soktu, şapkadan söz ediyorum. Şapkanın altından bakma bakışa teğet bakma diyebileceğimiz bir çabukluk kazandırdı. Bakışlar terbiye edilince şapka kalktı. Elbette şapkanın kalkmasının bakışların terbiyesiyle bir neden sonuç ilişkisi yok, iki süreç çakıştı diyelim. Yine de bakışlarda eşitsizlik var. Bu kez eşitsizlik kendini tersinden kurmuş. Üst sınıfın bakış süresi kısaldı, alt sınıfın üst sınıfa bakış süresi uzadı. Neden? Soruyu bir başka bahara bırakıyorum.

 

Bakış artık sessiz bir yakarış: ‘Hadi bak bana.’

 

Bu ülkede (ne yapayım 'bu ülkede' diye bir söz var) bakış kendini dışarı atmanın ta kendisi. Bu yüzden Kovid 19 yasağı, bakış yasağının metaforu gibi… Beyoğlu bu yüzden kalabalık. Ama alt sınıf, üst sınıfın Beyoğlu’nu terk ettiğinden habersiz de olsa kendisi üst sınıf taklidi yapabildiği için orada…

 

8 Mart Kadınlar Günü dolayısıyla kadınlara güzel bakan bir ülke diliyorum...