EMPATİ
Kendimizi başkası yerine koyamayız.
Birinin ölümüne nasıl üzülürüz? Kendimizi onun ölüsü yerine koyduğumuz için mi?
Hayır, bu hayal gücümüze tepetaklak attırmak olurdu. İnsanoğlu yaşadığı veya
ihtimal ki yaşayacağı, bu yüzden endişe duyduğu, korktuğu,
sevindiği vb durumların empatisini duyabilir. Bir yetişkin bir çocuğa empati
duyabilir, çünkü kendisi de bir zamanlar çocuktu... ama bir çocuğun bir
yetişkine empati duymasını bekleyemeyiz. Yaşamımızda küçük öyküler vardır, her
öyküde bir insanlık durumunu tecrübe ederiz. Sorun, karşılaştığımız benzer
durumdaki insanlar aracılığıyla bunları hatırlayıp hatırlamadığımızdır. Diğerini
ancak kendimizin yerine koyarak anlayabiliriz. Nefret ettiğim insanlardan,
onlara empati duyamadığım için mi nefret ediyorum? Onlar benim yerimde
olamadığı için nefret ediyorum... ya da aynı durumda kendimden nefret etmiş
olduğum için.
AHLÂK İLKELERİ
Bir arada yaşayan insanların
değişik kurallarının, kriterlerinin daha üst perdeden uzlaşmasıdır ahlâk.
‘Yalan söylemek kötüdür.’ ahlâki ilkesi, eğer o toplumda neredeyse herkes yalan
söylüyor ve bu ilke de habire vaaz ediliyorsa, insanların bu ilkeyle kendilerini
aşağılamaları değil, bu ilkenin biteviyesiz tekrarla insanları metafizik toplum
haline getirmesi söz konusudur. İnsanların samimiyete dayalı sıkı fıkı bir
toplum oldukları en baştan yalandır. Ama bu yalana inanmaya elleri mecburdur;
bunun için cenazeye giderler, cumaya giderler, salonda toplanırlar, “Çanakkale Zaferi”ni
anarlar, miting falan yaparlar…
DÜNYA GÜZELLİK
KRALİÇESİ
Güzellik kraliçeleri
güzelliği temsil ederler; yani onların güzelliğinin temsili oluşu, bedendeki
her uzvun ideal ortalamasının sanki aritmetik bir hesaba denk gelmesidir. Bu
güzellik kişilik üstüdür, mükemmel bir orantı ve bembeyaz düzgün dişlerle
gülümseme... Oysa bizim güzel dediklerimiz sadece kendi bedenlerini temsil
ederler, gördüğümüz orantı değil, o kişidir. Dünya Güzellik Kraliçesi dünyanın
güzellik kraliçesidir, ama tek tek kimsenin değil. Bu paradoks acınacak bir durum yaratmaz mı? Gel de bunu güzellik kraliçelerine anlat.
OYUN
Jest
veya centilmenlik oyunun neresinde duruyor? Faul, oyunu sekteye uğratıyor ve
cezası oyunun öğelerinden biri: oyun dışı değil.
Jest ise ödeşmeyle ilgili ve kesinlikle oyun içi bir hareket değil.. jest yüzünden
oyun bir süre aksıyor ve herkes tiyatral bir sahne izliyor, oyunun kuralları dışında ama yine de oyun. Ya da sadece kurallar oynuyor. Hayatla oyun kısa bir
paslaşmaya giriyor; futbolcu kasten faul yaptığı rakibine elini uzatarak
kalkmasına yardım ediyor. Faul yapanın jesti fiziksel bir destek değil, hakem
nezdinde görebileceği karta karşı oynadığı centilmenliği temsil ediyor; oyunun
kurallarına karşı hayatı oynamak... Bir tarafta kuralların ciddiyeti, diğer
tarafta hayatın ahlakiliği.. tuttuğumuz takımı ahlakileştirdiğimiz için oyunu
bu kadar çok seviyoruz. Hayatınsa haklı haksız centilmenlikleri/jestleri var.
ÖKSÜRÜK
Bir varoluş belirtisi olarak
öksürük... babamı öksürüğünden tanırdım, merdivenin dibinde öksürmeye başlardı..
biz evdekiler açısından babamın öksürüğü gelişinin habercisiydi, ama sanıyorum
babam ta eve kadar içinde bir şeyleri bastırmış olurdu, her seferinde öksürükle
hafiflerdi. Ama bu durumu ona sorsanız, herkes haddini bilsin, kendine çeki düzen versin öksürüşü derdi. Tabi nerden bileceğiz.. artık öksürmüyor...
ALDATAN KADIN
Aldatan kadın zaten aldatmaya karar vermiş
demektir. Onun iç çatışması ahlâki değil kriminaldir. Ne zaman ki çevirdiği
gizli işler için yalan söylemek zorunda kalır, o zaman aldatma gizliliğin
külfeti olur. Sırf bu külfeti yaşattığı için aldatan kadın aldattığı erkeği sevemez.
Giderek yalan diğerinden intikama dönüşür. Kadınlar bunu iyi becerir.
Para
karşısında kadının ruhu her zaman aldatmaya ayartılıdır. Para karşısında erkeğin
ruhu da aldatır, çünkü paranın anlamı kadındır!
Para konusunda erkeğini
aldatan kadını cinsel aldatmanın ikamesi olarak düşünebilirsiniz.
SADİST SEYİRCİ
Rakibinden nakavt edici
yumruklar yiyen boksörün yüzü bana öyle itici geliyor ki, acımam bir yana
ringin ortasında cızlamı çekmesini istiyorum. Ani bir yumrukla nakavt olan
boksörde bu iticiliği görmem. Aldığı darbelere rağmen nakavta direnen boksörün
yüzündeki sersemlik aptallaştığını da gösterir. Bacaklarındaki direnç yüzündeki
antipatiklikle eşit değildir. (Son raundda rakibi Green’den dayak yemesine
rağmen maçı kazanan Alman Markus Bayer’in yüzü…)
TEKRAR
“Bizim evin pencereleri de
çift camlı…” Otobüste giderken arkamdaki kız bu sözü arkadaşlarına üç kez
tekrarladı. Ben duyduğuma göre onlar da duymuş olmalıydı, öyleyse bu tekrar
niye? Herhalde bizim sizden aşağı kalır tarafımız yok demek istiyordu.. günlük
hayatta tekrar, inanmak, inandırmakla ilgili bir ibadet… Eğer diğerine
hoşlandığını bildirmek istiyorsan, ona bakışlarını birkaç kez tekrarlamalısın.
Bakmanın bu tekrarı, hoşlanmanın elinde olmadan sürüklediği bir yöneliş mi,
yoksa hoşlandığını belli etmenin klişe yöntemi mi? Aradaki farkı sezenlere ne mutlu!