IRKÇILIK
Irkçılık
bir benzerlik yaratmak ve yüzdeki ayrıntıları görmemektir. Uzakdoğululara ve
zencilere karşı ırkçılığı kolaylaştıran nedenlerden biri de bu. Ancak dünyada sosyal
ve kültürel bir ırk olma yolunda emin adımlarla ilerleyen yeni bir Müslüman
dalga var; badem bıyıklılar ve tesettürlüler artık yerel kamusal alanın başat
tipolojisi. Vaktiyle utangaç ve çekingen olan yüzler şımarık bir entelektüel
düşmanlığı ve kendinden hoşnut bir budalalıkla muhkem. Artık insanlar sadece
bakışlarıyla aidiyet kurdukları kamusal bir aşinalığa sahipler. Kültürel
azgelişmiş ülke otoriterlerinin öncülüğünde okulları ibadethaneye çevirme
gayretleri vb bu tipolojinin geleceğini garantiye alıyor. Batı’nın
ırkçılığıyla, yurtlarında egemen olan Müslümanların ırk olma gayretleri
çakışıyor. Samuel Huntington’un Medeniyetler Savaşı teorisine ırkçı bir zeminde
katkı yapılıyor. Peki benim yerim neresi? Arada olan bana oluyor…
NEFRET
Nefretimiz
nefret ettiğimiz kişinin yüzüyle eşleşir. Eğer elimizde bir yüz yoksa temsili
bir yüz işimizi görür.
Bir araştırma şirketinde çalışan tanıdığım biri vaktiyle
beni ofisindeki bir odaya soktu ve üzerinde onlarca fotoğraf bulunan bir afişe
bakmamı söyledi, sonra hangi yüzün bana itici geldiğini sordu. Hemen birini
seçtim. Seçtiğim kişinin bir sendikanın başkanı olduğunu sonradan hatırladım, üstelik solcuydu; nezaket bende
kalsın adını vermeyeyim şimdi. Kriminolojide temsili bir yüz sadece zanlıya giden bir
ipucu olarak değerlendirilmemeli, insanlar boşluğa düşebilecek nefretlerini bu
yüz sayesinde tabetmiş de olurlar.
KAMUFLAJ
Suç
işlerken yüzlerini kamufle edenlerin birinci amacı tanınmamaktır, ama kamuflajın bir getirisi daha vardır: Kendisi için başkası olmak; böylece suç
işlerken kamuflajın yarattığı yapay başkası ile kendi aralarındaki mesafenin koruyuculuğunda vicdani
bir rahatlık hissederler, ve buradan normal yüzlerine kolay geçiş yaparlar.
SIR
Sırrımızı söylediğimiz insanı
sevmemeye başlamamız artık ona karşı tedbirli olmamız gerektiğindendir.
ASOSYAL
Nereye gidersem gideyim
dünyamı hep küçültüyorum.
AYNA
Aynadaki yüzümüzden bizi ikna
etmesini bekleriz.. ne olursa…
SAP
Güzel bir kadınla bir erkeğin
sarmaş dolaş mutluluğu karşısında uğradığın yenilgi.. çünkü onlar zaferlerini
kutlamak için senin yanındalar.
YALAN
Kadın için yalan içsel bir
derinlikten gelir, erkek için yalanın daha çok pratik bir işlevi vardır.
Hangisinin daha kötü olduğu cinsiyete bağlanamaz. Sorun bir kalpazanın yaptığı
kalp paradaki sahte izin kolay anlaşılıp anlaşılmamasına benzer. Para gerçeğine
ne kadar yakınsa suç da o oranda artar.
NOSTALJİ
Daha önce terk edilen
yerlerin (çocukluğun geçtiği mahalle gibi) ziyaret edilerek yeniden terk edilişi
temsili bir yinelemeye dönüşür, yalnız bu sefer terk eden muzafferdir.
İLGİ
Konuyla ilgim olmadığı halde
diğeriyle tartışırken arada bir bana da bakıyordu, onun bu bakışlarıyla kendimi
konuya dahil olmuş hissediyordum, sanki benimle göz teması kurunca
söylediklerini onayladığım anlamı çıkıyordu, ben de tarafsızlığımı bozmamak
için bakışlarımı hemen diğerine çeviriyordum.
ASALET
Aynaya
bakmış, kendi görüntüsünden hoşnut, insan içine çıkıyor.. çenesi yukarıda,
bakışları baş seviyesini aşıyor, ama ayak altında dolaşan çocuklara çarpmayacak
kadar dikkatli, dudağında sabitlediği bir gülümseme, günü kurtarıyor…
PENCEREDE
Kadın,
bulaşık süngeriyle tencerenin dibini temizlerken göğsü hizasına gelen mutfak
penceresinden karşı binada balkona oturmuş kitap okuyan genç adama bakıyordu.
Kaçamak bakışlardı.. epeydir böyleydi. Adam içerden kadının mutfakta olduğunu
görüyor ve elinde kitapla balkona çıkıyor, veya kadın adamı balkonda görüyor
mutfağa geçip bulaşık yıkıyordu. Normalde o kadar bulaşık yıkanmazdı. Kadın
birden o güne dek yapmadığı bir şey yaptı: Sabunlu ellerini muslukta duruladı
ve hiç gözünü almadan adama baktı. Adam kaçamak bakışlarla kadının uzun uzun
kendisine baktığını görüyordu, derken cesaretini topladı kendisi de direkt
kadına baktı. Kadın iki elini önce havaya kaldırdı, sonra yavaşça aşağı indirdi
ve eşofmanını çıkardı (adam bunu görmüyordu ama kadının belini çevirişinden ve
bakışlarını ayaklarına eğişinden anlamıştı), sonra da külodunu.
Bana
bunu bir arkadaşım anlattı. Son kısım bir sahne gibi gözümde canlandı. O kadar
ki, kadının çıplaklığını arkadaşım görmemişti ama ben görmüş gibi oldum.
Arkadaşıma göre kadının yaptığı bir jestti, bana göreyse bir protesto...
İÇTENLİK
Bir utançtan, bir acıdan söz
ederken ifademizin şiirsel bir çarpıcılığa erişmesiyle içtenliğimizi
kaybetmemiz bir olur.
DİNLEMEK
“Dinliyor musun?” diyordu
bana. “Dinliyorum,” diyordum. Dinliyordum da dinlemek istemiyordum. O habire
anlatıyordu, çoğu daha önce dinlediğim şeylerdi. Anlattıklarını benim
bilmediğimi varsayarak yeniden anlatması tuhaftı, huzursuz ediciydi.. kötü bir
suratla dinliyordum, bunu görmemesi mi yoksa görmezlikten gelmesi mi demeliyim
daha da tuhaftı. Anlatmanın kendisine iyi geldiğini sanıyordu, bir yol
tutturmuş gidiyordu, tek yapması gereken kendisini dinlediğimi arada bir bana teyit
ettirmekti…
Lâğım kokulu eski Galata
Köprüsü’nün altında o bira içiyordu, bense baştan bir şey içmeyeceğimi
söylemiştim, can sıkıntısından ellerimi ovuşturuyordum.