28 Mart 2022 Pazartesi

Söylenemeyen Neden




 

Dünkü Bild gazetesi, online yayınında “Kohl’un (Helmut) Mezarı Üzerinde Bitmeyen Kavga” diye bir manşet atmış. 16 yıl (1982-1998) şansölyelik yapmış birine göre sıradan sayılacak bir mezar.  Bu sıradanlığı bozan üç şey kavganın nedeni. Birincisi, mezarın etrafını çeviren metalik çit, ikincisi mezarın kamerayla gözetlenmesi ve bunu duyuran levha, üçüncüsü mezar taşı yerine mezarın üstünde asılı duran ahşap haç.


Türkiye’de de binalarda ‘Bu site… bu bölge vb kameralarla 24 saat izlenmektedir.’ diye birtakım levhalara rastlıyorum. Levha, mobese kamerasının yaygınlaşma eğiliminde olan müştemilatı gibi. Ancak Kohl’un mezarında yazılan bizimkinden biraz farklı:


“Dikkat! Çitin içindeki alan kamerayla gözetlenmektedir.”


Çitin içindeki alan diye belirtilen gözetleme sınırı toplumun gözetlenme hassasiyetini hesaplamış bir yetki sınırlılığı aslında. Bizim kameralar biraz daha arsız, ya da biraz şaşı bakıyor diyeyim. Ama levhayı okuyan gözü, kamerayı fark eden gözden daha temkinli kılan bir şey var burada. Ortak bir şey. Dışarıda olanın “suç” potansiyelini yüzüne vurmak gibi bir nezaketsizliğe değil, güya ölünün rahat etmesi için teknolojik imkânla mezara tanınan dokunulmazlığa dikkat çekmek istiyorum. Aslında bu nezaketsizliğin varlığı “suç”un cereyan etmesinden daha cüretkâr. Kamerayı duyuran levha kameranın varlığını doğrulayan ya da onun varlığını pekiştiren bir ilan değil burada. Daha ötesi. Totolojiye benziyor. Elbette totolojiyi basit tekrar ya da anlamın kısır döngüsü olarak tanımlamazsak doğru bu. Yani düşülen totolojiyi değil dışımızda kurgulanan bir totolojiyi varsayarsak. Kamerayı orada görüyoruz, kameranın orada olduğunu belirten levhayı da görüyoruz. Levha, diyelim kamerayı görmeyebilen bize kamerayı ihbar etse bile artık görmemiz gereken kamera değil kendimiziz. Ya mütacavizsin ya da değilsin. Kamera açısından ikisi de doğru.   


Yasak, ölüye verilen ruhtur. Kadim ruh anlayışının devamı. Ölüsüne ruh veren hayatta olanlar yasaklayıcı tedbirlerle bu ruhu başka türlü sahipleniyor, kendi yoksul ruhlarına ruh katıyorlar.


Beş yıl önce 87 yaşında ölen Helmut Kohl’un oğulları Walter (58) ve Peter (56) babalarının ilk karısı olan öz annelerinin yanına gömülmesini istiyorlar. Mezarın bulunduğu Speyer şehrinin Sosyal Demokrat Belediye Başkanı Stefanie Seiler şehircilik açısından çirkin bir görüntü oluşturan çit ve kameranın sökülmesi için girişimde bulunmuş. Anladığım kadarıyla Kohl’un oğulları da bu girişimi destekliyor. Helmut Kohl’un dul karısı Maile Kohl-Richter (57) mezarın bu halinin mimarı ve sürdürücüsü. Direniyor.


Bu tartışmayı, insanın ölüler ve ölünün sahipliği üzerinden yapılagelen kavgaların minyatürü olarak görebiliriz. Bazıları bir yeri vatan yapanın mezarlıklar olduğunu söyler. Kastını aşan bir ima da vardır bu sözde, çünkü mezarlıklar otomatikman dinselleşir ve bulunduğu yeri ele geçirir. Ya da tersi, bir halkı yok etmek için mezarlıklarının üzerini başka şeylerle doldurursun. Batı demokrasilerinde günümüz devlet insanlarının mezarları da laiktir. Kohl’un karısının tahta haçı bu açıdan da tartışma konusu. Mezarlıkta ölülerle kurulan yanılsamalı ilişkinin vatan kavramını da bir yanılsama haline getirmesi mümkün. İtirazım yok, her yanılsama olumsuz değildir; çoğu zaman bu metafizik ruh haline ihtiyacımız var. Öyle ki ölüyü çağrıştıran mezarın sade, doğayla bütünleşmiş güzelliği bizi hem arındırır hem de çeker. Mezar ölümün değil onun huzuruna gitmemizin eğretilemesidir: hatırlamanın kerterizi; bildiğimiz onu, kişiliğini, yaptıklarını, yapamadıklarını, anılarımızı... mezar o kişiyle ilgili anılarımızı filtre de eder.


Peki Helmut Kohl’un dul karısını bu titiz gösterişe iten ne? Burada herhangi bir nedenden değil, dile gelmeyen bir uzlaşı nedenden söz edebiliriz. Bu neden davacılar tarafından da söylenemeyen nedendir. Maile Kohl-Richter bir mezar kurgusuyla kocasının doğrudan mirası ölü bedeni üzerinden diğer her tür mirasının temsil kabiliyetini zapt etmiş oluyor. Bu miras kendisine kalmış (veya kalacak) maddi miras payını yasal olarak etkilemese de kocasının varlığından devşirdiği manevi gücün bakiyesi gibi işliyor. Peki neden ‘söylenemeyen neden’dir bu?..



Dün Der Spiegel’de bir cinayet haberi okudum aynı ‘söylenemeyen neden’ orada da vardı.


Geçtiğimiz Eylül ayında Almanya’nın küçük bir şehri olan Idar-Oberstein’da bir benzin istasyonunda kamuoyunu sarsan bir cinayet işlendi. Cinayetin Corona kısıtlamalarının tartışıldığı bir zamanda maske yüzünden işlenmesi haberi manşete taşıyan neden. Bu yazıda cinayetin nedeniyle cinayeti manşete taşıyan nedenin farklı olduğunu iddia edeceğim; bu iki neden arasındaki gerilim, haberi aylarca sıcak tutmuş. Yani bir ara neden var işin içinde.


Nihayet dört gün önce katil zanlısı Marion N. (50) mahkemeye çıkarılınca herkes pandemi dolayısıyla olağan sayılabilecek bir tartışmanın nasıl cinayete vardığının cevabına kavuştu. Kavuştu mu acaba? Cinayet maske takıp takmama gibi kıytırık bir nedenden mi işlenmişti? Yoksa katille özdeş münhasır bir neden mi söz konusuydu? Mahkemede benzin istasyonunun ölen genç kasiyeri Alexander W.’nin (20) annesinden, arkadaşlarından özür dileyerek söze başlayan katil, cinayeti hazırlayan nedenlere kendi kişisel geçmişini de katıyor. Geçen yıl Mart ayında ağır hasta olan babası, annesini vurmuş ve hemen sonra intihar etmiş. Korona tedbirleri yüzünden ağır yaralı annesini hastanede ziyaret edememiş. Tedbirlerin gereksizliği üzerine tek yakını olan kız kardeşiyle tartışmış ve araları açılmış. Daha çok bilgisayar başında ofis marangozluğu yapan ve geliri fena olmayan Marion N. söylediğine göre astım hastasıymış, uzun süre maske takamadığı için asosyal biri haline gelmiş.


Marion N. olayın gerçekleştiği gün benzin istasyonu dükkanına maskesiz olarak giriyor, aldığı 6’lı kutu bira ile kasaya yöneldiği sırada kasiyer Alexander W. onu maske takması için uyarıyor. Ağız dalaşı yapıyorlar, Marion N. birayı tezgahta bırakıp dükkandan çıkarken yumruğunu sıkarak kasiyeri tehdit ediyor. Bütün bunlar mobese kamerasında görünüyor. Görünen başka bir şey daha var: Katil Marion N.’nin arka cebinden sarkan maskesi. Marion N. bir buçuk saat sonra tekrar dükkana geliyor, bu kez maskesi takılı, birasını alıyor, kasaya gidiyor. Burada kasiyer Alexander W.’yi kışkırtmak için maskesini aşağı indiriyor. Kışkırtma ifadesi savcının. Kasiyer maskesini takmasını söyleyince silahını çıkarıyor ve onu başından vuruyor. Acaba kışkırtmak için mi maskesini çıkarıyor, yoksa kurbanını kendi ölümünün tanığı da yaptığı o kısa anın tadını mı çıkarıyor?.. Bütün bu nedenlere bir neden daha ekliyor katil, güya bardağı taşıran neden, kurbanını kastederek çok kibirliydi diyor, beni aşağıladı.


Katilin verdiği bu ifadenin hafifletici neden işlevinin ötesinde başka bir nedeni var, kamuoyunun ‘neden ihtiyacını’ tatmin etmek. Kamuoyunun aylarca duyduğu kasiyerin yerinde ben de olabilirdim endişesine karşılık, bu nedenlerle benim yerimde olsaydınız siz de katil olabilirdiniz ama ben pişmanım herkes öfkesini kontrol etsin demek…


Marion N.’nin söyleyemediği bir neden daha olabilir mi?.. bu neden aynı zamanda kamuoyunun da duymaktan imtina ettiği “neden”? Ölen genç Alexander W. koyu renk saçlı ve Doğulu görünümlü. Kurbanın sosyal statüsü de kurbanın fiziksel görünümünü hızla bir önyargıya dönüştürecek kadar destekleyici. Çünkü Almanya’da benzin istasyonlarında sığınmacılar, göçmenler falan çalışır (işin düşük karakteri insanları alt sınıf haline getirmiyor sadece, o işi etnik bir topluluğun yaptığı işe dönüştürüyor). Oysa Alexander Batılı bir isim. Katilin duyduğu nefretin kurbanın kimliğiyle çakışmadığı durum, katilin karavanası. Ama katil olay anında başka bir şeye inanıyor, karşısında bilmem nereden gelmiş bir göçmen çocuğu kendisine kendisi üzerinde bir yasayı dikte edecek kadar eşit ve sırf bu yüzden küstah. Irkçılık eşitsizlikten değil, sonradan eşit olmaya evrilen topluluklar üzerinden gerçekleşir. Batı toplumlarında bu gizli ırkçılık söylenemeyen nedendir. Katilin söyleyemediği değil, kamuoyunun da duymaktan korktuğu neden.


Katil Marion N.’nin kişiliği hakkında yapılan araştırmalar onun aşırı sağcı AfD sempatizanı olduğunu açığa çıkarmış. Bir de maskeye karşı olmasının sağlık sorunlarından ötürü değil, komplo teorilerine fazla takmışlığından ileri geldiği online ziyaret ettiği sitelerden anlaşılıyormuş.