25 Nisan 2020 Cumartesi

Ev Hali




PAMUK PRENSES
Pamuk Prenses Grimm Kardeşler’in masalında Almanca Kar Beyazı (Schneeweisschen) diye geçer. Kar beyazı, yani anemik, marazi beyazlık. Ama o zamanlar bu beyazlık narin olmanın asil görünüşüdür. Açıklamama gerek yok herhalde, buradaki narin olmanın diğer ucu Pamuk Prenses’in kendi dışına saldığı bir telkindir; aşkı hizaya sokan bir telkin. Pamuk Prenses şöyle diyor: Ben narinim, kırılganım; beni severken siz de narin olmak zorundasınız. Hayır Pamuk Prenses, ben severken narin olamam kırıp dökerim, biraz canını acıtırım.


YALANCI ile PSİKOPAT
Yalan beden dilinde belirti veriyorsa erdemle  çatışıyor demektir (suçluluk duygusu bir erdem sayılabilir mi, ayrı konu). Yalan belirti vermiyorsa insanın yalancı değil psikopat olduğunu söylememiz gerek. Yalan makineleri baştan beri bu ayrımı da yaptıkları halde tek yönlü kullanıldı.


MÜZMİN MECALSİZ
Gözkapaklarını kaldırmak için özel bir güç harcıyormuş gibi. Kolunu havaya kaldırsa yoruluyor, bu yüzden oturduğu bankta elleri dizlerinin üstünde hep. Sadece çocuklara ait teneffüs mutluluğu diye bir mutluluk türü var. O da çocuk ve mutlu çocukları izlerken mutlu oluyor. Hiç haset duymuyor. Okul bahçesinde böyle bir çocuk keşfettim. Keşif diyorum, kimse nolmuş yani falan demesin.


NİRVANA
Cansız varlıklara da empati. Ekoloji bunu gerektiriyor. Nirvanaya az kaldı.


YALNIZLIK
Özdemir Asaf’ın dillerde pelesenk olmuş şu malum dizelerini duyunca sinirleniyorum.

Yalnızlık paylaşılmaz
Paylaşılsa yalnızlık olmaz

Yalnızlık paylaşılmaz derken bile paylaşıyorsun işte. Ama burada bir şair hilesi var, şiirden söyleyeni çıkarmak. Yalnızlık kendini idealize ettiğin bir mertebe mi, yoksa içine düşüp hayıflandığın bir çukur mu? Bir tereddüt gibi duruyor ama değil; ikilemle kasten yaratılan çift anlam arasındaki fark bu. Son söylediğim hile şairin değil dizeyi paylaşanların.


ÜŞÜMEK
Soğuk bir günde saçağın altında büzülmüş kediye ne yapıyorsun diye soruyorum ve onun şöyle bir cevap verdiğini varsayıyorum: ‘Üşüyorum.’ Sonra bu sözcüğü kediden geri alıyorum. Şimdi onun üşümesiyle benim üşümem arasındaki fark şu: O üşümekle meşgul değil.


BAŞKA BAŞKA
Size de oluyor mu bilmem. Parça parçayım. Karımın yanında başka, selam verdiğim komşu yaşlı kadının yanında başka, çocukların yanında başka, velilerin yanında başka, sevişirken başka, acıkmışken başka… fakat hiçbirinin kuyruğu birbirine değmiyor.


FUTBOL TARAFTARI
Futbol taraftarlığında, taraftarlığı güçlendiren en önemli şeylerden biri yenilgi. Birlikte acı çekmeyi yerine getiriyor. (Arkadaşım Aydın Kabagöz telefon sohbetlerimizden birinde söylemişti bunu)


TAHMİN ve ÖNGÖRÜ
Tahmin tutarsa öngörü oluyor. Kötü santraforun gol atınca birden iyi santrafor olmasına benzetebiliriz bunu. Messi’nin yanında onca gol kaçırıp kaçırıp da birini atan Suarez’in yeniden ‘El Pistolore’ olması gibi. Entelektüellerin de durmadan tahmin etmek gibi bir huyları var. Biri tutuyor nasıl olsa.


ÖZLEMEK
Gençlikte arkadaşlarımla daha sık görüşüyordum, arayı açamıyordum. Yaşlandıkça arkadaşlarımla daha seyrek görüşüyorum. Artık özlemeyi daha iyi becerdiğimden. Özlemek görüşme arzusu değil, kendi içine kapalı bir duygu, seni diğerine götürmüyor, donduruyor. Tasarruf hali.



ANNELERİMİZ
Annemin aseksüel görünmesini özellikle istiyordum. Yaşlı görünmesini, yaşlı gibi konuşmasını, cahil olmasını, kapalı giyinmesini, evinde oturmasını. Annemin devrimci arkadaşlarıma göstereceğim ideal annelik formu buydu. 


STATÜ HALLERİ
Amerika’da psikanaliste gitmenin statü oluşu: 1. Benim psikanaliste verecek param var. 2. Benim bir sırdaşım var, yani size anlatamayacağım şeyler yüzünden beni hep eksik tanıyorsunuz.


RİTİM
Yürürken bir süre yere bakıp sonra kafayı yukarı kaldırmanın ritmi; bu durum adımlarla ölçülebilir, altı adım yere bakma, üç adım karşıya gibi. Göztepe’de yere bakma süresi mutlak olarak uzuyor, yerde köpek ve karga-martı pislikleri yüzünden…


YAPINTI GENÇLİK
Semt pazarı dönüşü sıkışık yolda pazar çantaları, pazar arabalarıyla yürümeye çalışan yaşlı kadınların önüne geçerken kaldırım kenarındaki bariyerlerden atlıyorum. Mahsustan atletik biçimde, elimde son kalan gençliğimi taslıyorum onlara.


FLÖRTÜN YALIN HALİ
Göz kırpmak, alaycılığı paylaşmak. Sırdaşlık da var. Kalabalıktan sıyrılıp iletişimi diğeriyle müstakil hale getirmek. Müthiş bir flört dilidir göz kırpmak. Göz kırpmayı yalın haliyle düşünün: saniyenin onda biri kadar kısacık sürede görmemek ve görmek. Kör olmayı ve yeniden görmeyi taklit ederek muzipçe bir şaşkınlık hali yaratmak.  









9 Nisan 2020 Perşembe

Rita'nın Şaşırtıcı Gözleri


Yılda birkaç kez dinlerim. Ruh halim onu çağırır, onunla hasbıhal eder, akışına bırakır. Anuar Brahem Filistin’li şair Mahmud Derviş’in Rita adlı şiirinden esinlenerek bestelemiş bu parçayı: Rita’nın şaşırtıcı gözleri (The Astounding Eyes of Rita)

Mahmud Derviş “Rita ile gözlerim arasında bir tüfek var” der şiirinde.

Neden Rita?

Rita yabancı, uzaktan gelmiş ve gidesi. Rita fonetik, imrenilesi... yani bir sözcük seçimi. Rita gerçek olabilir, ama onun teşhiri daha gerçek. Onun derken Rita'nın değil Mahmut Derviş'in kendini teşhirini kastediyorum. Soydaşı Filistinlilere Batılı bir kadınla nispet yapıyor.

Mahmud Derviş’in Rita’sına nazire Sezai Karakoç’un da Mona Roza’sı var. Rivayete göre Mona Roza Sezai Karakoç’un âşık olduğu kıza taktığı müstear ad. Peki neden Mona Roza? Sezai ile Mona Roza… Bizim Leyla ile Mecnun, Yusuf ile Züleyha gibi âşık çiftler formatına uymuyor. Peki neden Mona Roza diye tekrar sorayım ve bu hamur daha çok su götürür diye burada bırakayım.

Ben asıl albüme kapak olmuş fotoğraftaki kadını Rita kabul edip onunla empati kurmak istiyorum… Ahşap bir odada perdesiz pencereye arkasını dönük oturmuş bir kadın. Yine de pencerenin kapalı tarafına oturmuş, kendini gölgelemiş, bakışları köşede bir yere odaklanmış, yüzüne düşen ışık hüzünlü halinden bir sufle veriyor bize. Eğer açık pencereyi perdeyle kapatsaydık bu hüzün çok yalnız kalırdı. Açık pencereyi kadın göremiyor ama bütün varlığıyla hissediyor. Arapça harflerle yazılı bir levhanın altında yüzleri örtülü iki kadın onların yanı başında ayakta dikili sarıklı bir adam. Uzakta caminin minaresi, yokuşu eşek sırtında tırmanan bir başka adam. Mahalle değil burası, bir eğretilik var mekânda, sanki istasyon gibi. Rita’yı dışarıya çıkmaktan, hatta pencereden bakmaktan men eden malûm şeyler.   
Binanın üst kısmına iliştirilmiş elektrik direği fotoğrafın icadından daha ileride bir zamanda olduğumuzu gösteriyor. Yani yaygınlaşma açısından.

Rita’nın varlığıyla dış mekânın ilgisizliği ancak Rita’nın hüznüyle yeniden kuruluyor. Bu yüzden pencere açık. Rita’nın perdesi sırtı. Yüzü hüzün.

Alın bu fotoğrafı yanına Sezai Karakoç’un Mona Roza’sından şu kıtayı koyun. Uymuyor.  Dedim ya bu hamur çok su götürür diye, iyisi mi burada bırakayım…

Açma pencereni perdeleri çek
Mona Roza seni görmemeliyim
Bir bakışın ölmem için yetecek
Anla Mona Roza ben bir deliyim
Açma pencereni perdeleri çek