2 Ekim 2021 Cumartesi

Çocuklar İçin Felsefe

 


'Keloğlan iş bulmak için (1) uzak kentlere gitmek istediğini söylediğinde annesi ona yol harçlığı olarak bir kese altın verir. Bir de öğüt:

 -Ne olursa olsun kimseye yalan söylemeyeceksin. Hep doğruyu söyle. Çünkü yalancıyı Allah da kul da sevmez.

 Keloğlan’ın uzun yolculuğunda annesinin öğüdünü tutacağı fırsat bir ağacın altında mola verdiği sırada gelir, azığını heybesinden çıkarmışken ve kırk silahlı adam etrafını çevirmişken. Keloğlan’a kim olduğunu sorarlar. Keloğlan kendisini tanıtır, o da adamlara kim olduklarını sorar. Adamların reisi:

 -Biz Kırk Haramiler’iz, hırsızız, herkes bizden korkar, paran var mı?..

 Keloğlan var der bir kese altınını gösterir.

 Haramilerin reisi şaşırır:

 -Bize neden doğruyu söyledin? Paran yok deseydin de sana inanırdık.

 Keloğlan gülerek,

 -Ben hiçbir zaman yalan söylemem. Üstelik anama da hiçbir zaman yalan söylemeyeceğim diye söz verdim, der.'

Buraya kadar özet geçtiğim ve geri kalanını anlatmaya gerek duymadığım bu masal ilkokul 3. sınıf Türkçe kitabında yer alıyor.

 

Çocuklardan biri masalı sesli okurken onu durdurdum ve bütün öğrencilere sordum:

 -Sizce Keloğlan dürüst mü, saf mı?

 İki öğrenci dışında hepsi dürüst dediler. Çoğunluk iki kavram arasındaki negatif farkı sezmiş ve tercihlerini Keloğlan lehine kullanmışlardı. Ne de olsa Keloğlan bu masalın kahramanıydı ve ona dürüstlük yakışırdı.

 Çocuklarla ortak bir dil bulabilir miyim diye bir an tereddüt ettim. Acaba yalan kavramını bu metin üzerinden çaktırmadan Kant’ın kulaklarını da çınlatarak çözümleyebilir miydim?  Yine de kendi kendime konuşma pahasına sözüme devam ettim:

 -Keloğlan’ın bir kese altınını göstermesi Haramilerin reisinin ‘Paran var mı?’ sorusunun cevabı değil. Dürüstlük olabilmesi için soruyu birebir karşılaması gerekirdi. Buna dikkat edin! Reis ‘Paran var mı?’ derken, bize verecek paran var mı diyor aslında. Keloğlan da bir kese altınını gösteriyor. Bu var demek değil, sizin için var demek. Dolayısıyla Keloğlan yalan söylüyor. Üstelik doğru söylerken yalan söylüyor. Çünkü Keloğlan’ın param var demesi zaten birkaç saniye sonra parasının yok olması demek… Yani param yok deseydi bu param var demesinin zıttı olmayacaktı.


(Burada durdum, monolog başladı.)

 

Bu paradoks nasıl aşılır? Ama bir şey hatırlatırım, paradokslar yanlış kurgulandığı için paradokstur. Harami, Keloğlan’ın param yok cevabına karakteri gereği sevinirdi, soygununa ahlaki bir gerekçe bulmuş olurdu: Neden yalan söylüyorsun bak paran varmış işte!  Bu durumda soygun sanki yalanın cezalandırılması biçimini alır. Tabi Haramilerin reisinin ‘Paran yok deseydin de sana inanırdık’ deyişinin palavra olduğunu biliyoruz. Keloğlan’ın doğru cevabı, size verecek param yok, size paramı vermek istemiyorum olmalıydı. Masalda yalan söylememe (veya doğru söyleme mecburiyeti) zayıf tarafın üzerine kalan bir şey; yalan söyleme potansiyelini gücü elinde bulunduran diğerinin alanı olarak üretiyor. Masal, bildiğimiz saf-kurnaz Keloğlan’ı çarpıtarak devamında haramileri hizaya sokan bir “dürüstlük” timsaline çeviriyor güya. Diğerinin ne demek istediğini anlamadan ve deşifre etmeden doğru cevap vermek mümkünmüş gibi. Türkiye politikasında ‘niyet okumak’ deyiminin haksız biçimde olumsuz anlamda ve yaygın kullanılmasının nedeni de budur. Doğru diğerinin niyeti karşısında aldığınız pozisyonun ta kendisidir. Haraminin dolayımını da ifade eden paran var mı sorusuna, düz anlamıyla karşılık veren Keloğlan bir yanlış anlamanın kurbanı değil, elindeki doğruyla ne yapacağını bilmeyen birinin yalnızlığı aslında. Bu tür kıssaların (veya masalların) çocuklara ahlaki bir ders olarak okutulması ciddi bir sorun: Her ne pahasına olursa olsun yalan söylememe, birinin diğerine vereceği öğüt değil. Burada ahlaki sorun; bu sözün, bu sözü söyleyenin dilinde otomatikman bir düstur haline gelmesi.  Telif hakkı kendisine aitmiş gibi sözden güç devşirmesi… Benim düsturum şu: ne olursa olsun dilindeki yalanı yakala.


(1) Türk Altay mitolojisinin kahramanlarından olan Keloğlan'ın dilden dile anlatıldığı dönemlerde insanlar iş bulmak için başka kente gitmezlerdi, bir yerden bir yere ticari mal götürüp getirmek için giderlerdi. Bu melezleme Arap masalı figürü olan Kırk Haramilerin Keloğlan'la yollarının kesişmesinde de var.