19 Temmuz 2019 Cuma

Don Juan'ın Evrimi









Bende Don Juan merakı Peter Handke’nin aynı adlı romanıyla başladı. Sonra işi azıttım, okuma maceramı Moliere'ın, Lord Byron'ın, Kierkegaard'ın, Apollinaire'in ilgili kitaplarıyla sürdürdüm. Ne yapayım huy…  Son okuduğum kitap olan Persli Don Juan(1) diğerlerinden farklıydı, Don Juan adının verdiği çağrışımı karşılamıyordu. 16. yüzyılda sonradan Katolik olmuş İranlı bir Şii’nin kendi dönemini anlattığı bir tarih kitabı. Sonlara doğru gezi notları. Aslında etnoloji çalışmalarının tersinden ilk örneklerinden diyebilirim. Tersinden çünkü anlatıcı Doğulu biri. Ama Katolik olunca kendisine Don Juan adı (gerçek adı Uruç Reis) verilmesi, bunun henüz edebiyat tiplemesi Don Juan ortalarda yokken(2) olması bana ilginç geldi.



Don Juan dışarıdan bir adlandırmaydı. İspanyollar acaba neden Don Juan adı vermişlerdi ona? Yerelleştirmek için verilen bu ad aynı zamanda yerlinin dönmeyle arasına koyduğu bir mesafe anlamına da gelebilir miydi? Tabi günümüzde böyle bir kitabın yayınlanmasının bir İranlı nezdinde asıl Don Juan’ı biz icat ettik gibi gizli, gurur verici bir saiki olabilir. Bir dincinin mikrobu Akşemsettin buldu demesi gibi. Bu kitabın bizim cenahta başka bir versiyonu daha var: Azerbaycanlı Don Juan, yazarı Elçin Hüseyinbeyli. Meğer Persli Don Juan'ın annesi İspanya'dan korsan Türklerin esir alıp bir Yahudiye sattığı Himena adında Valencialı bir kızmış. Sonra Yahudi de esir kızı bir Persli sultana satmış. Sultan kızı muta nikahıyla karısı yapmış ve ona Zeynep adını vermiş. İşte Zeynep'in oğlu Uruç Bey annesi Himena'nın katettiği yolu tersinden giderek İspanya'da Don Juan oluyor.    Don Juan adının kitabın albenisini artıran bir vaat olduğu belli. Tabi sahte bir vaat. Ya antropolog Carlos Castenada’nın Kızılderili Don Juan serisine ne demeli?


Albert Camus’nun söylediği Donjuanizmi (3), Don Juan’ın karakter özelliği olarak değil, tarihte bu kadar çok versiyonu yaratılan (bir yerde beşyüz küsür olduğunu okumuştum) bu edebi tiplemenin bolluğu olarak da düşünmek gerekir. Edebiyatta (hatta Mozart’la müzikte) nedir bu Don Juan bolluğu?

Adlandırmayla ilgili bir şey daha söylemeliyim. Edebi bir tiplemeyi yaşayan bir ad haline getiren şey illaki birilerine bu adın yakıştırılması değildir. Yakıştırmanın ilgili davranışlara biçilmiş kaftan olması önemli olsa da, Don Juan tabirinin horlama ya da yüceltme işlevi daha sonra gelir. Orijinal bir Don Juan (edebiyatta), Don Juan tabirine maruz kalan erkeği bir taklitçiye çevirir. Ve taklitçinin her zaman normale dönme imkânı vardır.   (Don Kişot’ta durum biraz farklıdır; Don Kişot zaten asil bir şövalyenin taklididir, Don Kişot tabiriyle yaftalanan biri taklidin taklidi olarak  alaya alındığını bilir.)


Don Juan’ın tarihçesini araştırırken Moliere’in aynı adlı kitabının gerçekte Don Juan değil Dom Juan olduğunu  öğrendim. Belli ki Moliere harfle oynamış İspanyolca ünvanı çarpıtarak çapkın kahramanını hicvetmek istemiş. Acaba çarpıtmaya gerek olmadan da dönemin İspanyolcasında bu terkip adın zaten gülünç bir tınısı mı vardı? Juan'ın etimolojik kökeni Yuhanna Tanrı’nın adlarından biri, Tanrı’nın her iki cinsiyete de göz kırpan zarafetini ifade ediyor. Kabul edelim ki biseksüel bir Tanrı, cinsiyetsiz bir Tanrı’dan daha çekici. İspanyolcada Juan’ın dişi hali Juana ya da Juanita. Don Juan yazarlarının Don Juan’ı daha baştan adının bu biseksüel çağrışımıyla teşhir etmeleri ve cezalandırmaları akla yatkın geliyor. Öte yandan 'don' unvanının seküler eğretiliği sanki İspanyol asil sınıfıyla bir oksimoron oluşturuyor, sonradan görmeliğe vurgu yapıyor gibi...


Bana kalsa okuduğum bütün Don Juan kitaplarında karakterin baskın ruh halinin zamparalık değil, gezginlik olduğunu söylerdim… Biseksüel doğuştan gezgindir, onun için gezmek yeni yerler görmek değil, olduğu gibi kabul göreceği ya da kendini gizleyeceği yerler aramaktır: kronik gezme hali… Biliyorum adı zamparaya çıkmış biri için garip bir tespit. Soru şu: Don Juan için kadın gezginliğin meyvesi mi, yoksa gezginlik bir kadından diğer kadına gitmenin kendisi mi? Bak hâlâ kadın diyorum, Don Juan'ın kadın düşkünlüğü yoksa bir kamuflaj mı?

Don Juan’ın ilk yaratıcısı kabul edilen Tirso de Molina eserinde Don Juan'ı baştan çıkarıcı iki vasfıyla tanıtıyor: dil ve tebdili kıyafetle. Bu iki vasıf Şeytan’ın yeryüzündeki sureti olmaya yetiyor. Ama Şeytan için dil ve tebdili kıyafet (aldatma olarak)  arzunun kendisiyken, sureti Don Juan için araç. Bu farkı nasıl anlamalıyız? Önce benzerlik: Şeytan ve sureti Don Juan kadını baştan çıkararak suçu üstleniyor. Ama dil ve tebdili kıyafet başka bir şeye de aracı (bu araç asıl aracı olduğu şeyi gizlemesiyle baştan çıkarıcı zaten): kadının o zamana kadar belirti vermeyen uyuklayan arzusunu onu suç ortağı yapmadan ancak böyle bir aldatmayla ortaya çıkardığı için baştan çıkarıcı. Kadın sanki geçici olarak baştan çıkarak deyiş yerindeyse ara bir varoluşta erkeğin semptomu oluyor. Don Juan baştan çıkmış kadının pasif görünümüne halel getirmeden iffetini koruyor!.. Kadın baştan çıkmasına rağmen koruyor. Kadınları baştan çıkarıyor ve iş onların bağlanma talebine gelince yüz çevirip  gidiyor. Gitme hem ayrılma hem de yeni sevgili için yelken açma anlamında.  Aile hayatına ters. Sanki Don Juan’ı yaratanlar  bakın bu adam yalancı, o sizi güzel sözlerle ayartır ama sakın ola ona bel bağlamayın hayal kırıklığına uğrarsınız demek istiyorlar. En azından başlangıçta böyle olduğunu varsayıyorum. Peki Don Juan'ın ilk yazarları bu baştan çıkarıcılıktan kimi haberdar etmek istiyorlar daha çok, kadınları mı erkekleri mi? Önce erkekleri. Çünkü o zamanın tiyatro eserleri tiyatral biçimde yazılıyordu ve eserin manzum biçimi belâgat olarak ayartıcıydı zaten, insanlar uyaklı ölçülü söz dinlemekten hoşlanıyorlardı. Yani Don Juan'ın baştan çıkarıcılığı tiyatronun manzum baştan çıkarıcılığıyla çakışıyordu. Ve tiyatro seyircisi ağırlıklı olarak erkekti. Don Juan muhtemelen başlangıçta yadırganmıştı, avangart bir tipti. Nihayetinde itibarsızdı. Bu itibarsızlığı ikilemin sosyal çözümü olarak görebiliriz. Don Juan ikilemi: Birçok kadınla birlikte olmakla elde ettiği itibar, öte yandan onları yüz üstü bırakmasıyla hayasız. Sosyal çözüm, hikayenin sonunda Don Juan'ın ölerek cezasını bulması. Yazar, onun gibi olursan cezanı bulacaksın demek istiyor genç erkeklere... 

Ölüm Don Juan tiplemesini masumlaştırıyor, izlenebilir hale getiriyor. Ama sorun tam da burada karmaşıklaşıyor. Don Juan ahlaksızlık suçlamalarını yazarı adına üstlenirken (yazarını koruyacak biçimde) ahlaksızlığı bir stereotip olması hasebiyle kendi üzerinden konuşulacak kıvama da taşıyor. Ahlaksızlık şeffaflaşıyor; gizli bir uzlaşma bu. Öyle ya sevmediğiniz bir tipi neden okursunuz, neden izlersiniz? Ahlaksız gördüğünüz şeye katlanma cüretiniz varsa (cüret evet, sabır değil) önyargılarınızla oynamaya başlamışsınız demektir... 

Ama Don Juan'ın kadınlarda bıraktığı aşk izi orta yerde herkesi tedirgin edici biçimde verasetini aramaya devam ediyor.  Lord Byron ne güzel söylemiş bunu: İlk tutkusunda kadın âşığını sever ya/ Sonrakilerin hepsinde Aşk'tır sevdiği...(4)


Lord Byron’ın Don Juan’ı, doğudan batıya giden Persli (ya da Azerbaycanlı) Don Juan’a nazire batıdan doğuya gidiyor. Esir düşünce köle pazarında satılıyor, görünümü işine yarıyor ve hayatta kalıyor: Oğlanımsı yüzü nedeniyle onu erkekten saymamışlardı(5) (Pers versiyonunda ise Don Juan'ın annesi Himena'yı esir alan Türkler onu oğlan çocuğu sanmışlar.) Aslında kadın sanılması kadın kılığına girmesini kolaylaştırıyor. Kadınlarla haremde yaşıyor. Don Juan’ın fiziksel özelliği kadın dünyasına sızmasını sağlayan bir avantaj. Bir de şöyle düşünün: Doğu zaten Batı'dan gelen her şeyi feminen görmeye hazır (Batı'dan gelene yüklediği feminen anlam, yerel haremlik selamlık ilişkisinin ikamesi gibi işler). Bu yüzden Doğu'da, Batı'dan gelen her şeyi (yeniliğin muhtevası olarak) feminenleştirmek Batı'nın tutucu ataerkil reddinden bir nebze daha yüksek olmalı ki kendi erkeksiliği taçlansın. Ama bunu Don Juan'ın savunması olarak da düşünün: Kadınsı bir Don Juan kendini erkeklerin kıskanç hiddetinden koruduğu gibi partneri kadınları da koruyor... Gençti, tığ gibiydi, her kalıba girebilen/ Bir vücudu vardı işte.(6) Don Juan'ın baştan çıkardığı evli Julia'nın hizmetçisi Antonia bir telaş anında efendisine söyler şunları : Siz yaşamınızı yitireceksiniz, ben de işimi ve/ Hanımefendimi, şu kız suratlı genç uğruna(7)...

Yine de amaç feminen bir Don Juan yaratmak değil burada, feminen Don Juan kadınları baştan çıkaran erkeksi bir Don Juan'a gelecek tepkileri baştan yumuşatan bir tedbir, sansüre karşı bir otosansür. Ama otosansürü salt sansürü delmek için yaratılmış bir  ifade biçimi olarak düşünmemek gerekir. Asıl modernist etki kadınların içinde bulunduğu hetoroseksüel baştan çıkma potansiyelleri. Don Juan'ın kadınlardan aldığı zevkin, iffet timsali kadınların Don Juan'dan aldıkları zevkin yanında esamesi bile okunmaz. Don Juan'ın efemine görünümü haz dolu kadınları gizleyen bir otosansür.




Hem unutmayalım Don Juan diye biri yok. Gerçekte Don Juan yazarın kendisi. Don Juan’ın bütün erotizmi yazara ait. Cinsellik üzerinden gelen modernizmin kahramanı Don Juan, bunu bir anti kahramanmış gibi yapmak zorunda. Kadınlara kolay ulaşma becerisiyle erkekleri yaralıyor, kadınları elde edip uzaklaşması ise kadınları. Yazarların evrimi Don Juan’ın evrimini de getiriyor. Ve ekleyelim, Don Juan erkek tarafının bir tiplemesi, erkek tarafı derken erkek bakış açısıyla yaratılmış: Rakip. Bu önemli.







Don Juan’ın bu potansiyelini ilk fark eden Moliere’di (1665)... Burada pilim bitti, aşağıdaki satırları içi doldurulacak ara başlıklar olarak düşünebilirsiniz. Bu yazıyı zaman zaman değiştireceğim, bir gün son noktayı koyarım. Bakalım ne zaman. Tabi yazacak adam lazım.

Don Juan arzularımızı başkalaştıran tarihi bir otosansür…

Erkek yazarlar Don Juan’ı kadınsılaştırarak ondan intikam almışlar. En başta böyle.

Don Juan asıl erkek tarafını yaralamış, kadınlar için ayartıcıyken, erkekler için provokatif.

Don Juan doxalar için provokatif…

Guillaume Apollinaire’nin Genç Don Juan’ını okuyun dediğimi anlayacaksınız...


            (1)   Münasebetler Persli Don Juan, Çev. Hikmet İlhan, Avesta Yay. İst. 2012
            (2)   Don Juan'ın ilk kayıtlı hikâyesini Tirso de Molina yazmış,1620’lerde yayınlanmış.
(3)   Sisifos Söyleni, Albert Camus, Çev. Tahsin Yücel, Can Yay.
(4)   Don Juan, Lord Byron, Çev. Halil Köksel, YKY, İst. 2013, s.144
(5)   Age, s.199
(6)   Age, s. 74
(7)   Age, s.75