Dünkü Bild gazetesi, online yayınında “Kohl’un (Helmut) Mezarı Üzerinde Bitmeyen Kavga” diye bir manşet atmış. 16 yıl (1982-1998) şansölyelik yapmış birine göre sıradan sayılacak bir mezar. Bu sıradanlığı bozan üç şey kavganın nedeni. Birincisi, mezarın etrafını çeviren metalik çit, ikincisi mezarın kamerayla gözetlenmesi ve bunu duyuran levha, üçüncüsü mezar taşı yerine mezarın üstünde asılı duran ahşap haç.
Türkiye’de de binalarda ‘Bu site… bu
bölge vb kameralarla 24 saat izlenmektedir.’ diye birtakım levhalara
rastlıyorum. Levha, mobese kamerasının yaygınlaşma eğiliminde olan müştemilatı
gibi. Ancak Kohl’un mezarında yazılan bizimkinden biraz farklı:
“Dikkat! Çitin içindeki alan kamerayla
gözetlenmektedir.”
Çitin içindeki alan diye belirtilen
gözetleme sınırı toplumun gözetlenme hassasiyetini hesaplamış bir yetki
sınırlılığı aslında. Bizim kameralar biraz daha arsız, ya da biraz şaşı bakıyor
diyeyim. Ama levhayı okuyan gözü, kamerayı fark eden gözden daha temkinli kılan
bir şey var burada. Ortak bir şey. Dışarıda olanın “suç” potansiyelini yüzüne
vurmak gibi bir nezaketsizliğe değil, güya ölünün rahat etmesi için teknolojik
imkânla mezara tanınan dokunulmazlığa dikkat çekmek istiyorum. Aslında bu
nezaketsizliğin varlığı “suç”un cereyan etmesinden daha cüretkâr.
Yasak, ölüye verilen ruhtur. Kadim ruh
anlayışının devamı. Ölüsüne ruh veren hayatta olanlar yasaklayıcı
tedbirlerle bu ruhu başka türlü sahipleniyor, kendi yoksul ruhlarına ruh
katıyorlar.
Beş yıl önce 87 yaşında ölen Helmut
Kohl’un oğulları Walter (58) ve Peter (56) babalarının ilk karısı olan öz
annelerinin yanına gömülmesini istiyorlar. Mezarın bulunduğu Speyer şehrinin
Sosyal Demokrat Belediye Başkanı Stefanie Seiler şehircilik açısından çirkin
bir görüntü oluşturan çit ve kameranın sökülmesi için girişimde bulunmuş.
Anladığım kadarıyla Kohl’un oğulları da bu girişimi destekliyor. Helmut Kohl’un
dul karısı Maile Kohl-Richter (57) mezarın bu halinin mimarı ve sürdürücüsü.
Direniyor.
Bu tartışmayı, insanın ölüler ve ölünün sahipliği üzerinden yapılagelen kavgaların minyatürü olarak görebiliriz. Bazıları bir yeri vatan yapanın mezarlıklar olduğunu söyler. Kastını aşan bir ima da vardır bu sözde, çünkü mezarlıklar otomatikman dinselleşir ve bulunduğu yeri ele geçirir. Ya da tersi, bir halkı yok etmek için mezarlıklarının üzerini başka şeylerle doldurursun. Batı demokrasilerinde günümüz devlet insanlarının mezarları da laiktir. Kohl’un karısının tahta haçı bu açıdan da tartışma konusu. Mezarlıkta ölülerle kurulan yanılsamalı ilişkinin vatan kavramını da bir yanılsama haline getirmesi mümkün. İtirazım yok, her yanılsama olumsuz değildir; çoğu zaman bu metafizik ruh haline ihtiyacımız var. Öyle ki ölüyü çağrıştıran mezarın sade, doğayla bütünleşmiş güzelliği bizi hem arındırır hem de çeker. Mezar ölümün değil onun huzuruna gitmemizin eğretilemesidir: hatırlamanın kerterizi; bildiğimiz onu, kişiliğini, yaptıklarını, yapamadıklarını, anılarımızı... mezar o kişiyle ilgili anılarımızı filtre de eder.
Peki Helmut Kohl’un dul karısını bu
titiz gösterişe iten ne? Burada herhangi bir nedenden değil, dile
gelmeyen bir uzlaşı nedenden söz edebiliriz. Bu neden davacılar tarafından da
söylenemeyen nedendir. Maile Kohl-Richter bir mezar kurgusuyla kocasının
doğrudan mirası ölü bedeni üzerinden diğer her tür mirasının temsil
kabiliyetini zapt etmiş oluyor. Bu miras kendisine kalmış (veya kalacak) maddi
miras payını yasal olarak etkilemese de kocasının varlığından devşirdiği manevi
gücün bakiyesi gibi işliyor. Peki neden ‘söylenemeyen neden’dir bu?..
Dün Der Spiegel’de bir cinayet haberi
okudum aynı ‘söylenemeyen neden’ orada da vardı.
Geçtiğimiz
Eylül ayında Almanya’nın küçük bir şehri olan Idar-Oberstein’da bir benzin
istasyonunda kamuoyunu sarsan bir cinayet işlendi. Cinayetin Corona
kısıtlamalarının tartışıldığı bir zamanda maske yüzünden işlenmesi haberi
manşete taşıyan neden. Bu yazıda cinayetin nedeniyle cinayeti manşete taşıyan
nedenin farklı olduğunu iddia edeceğim; bu iki neden arasındaki gerilim, haberi
aylarca sıcak tutmuş. Yani bir ara neden var işin içinde.
Nihayet
dört gün önce katil zanlısı Marion N. (50) mahkemeye çıkarılınca herkes pandemi
dolayısıyla olağan sayılabilecek bir tartışmanın nasıl cinayete vardığının cevabına kavuştu. Kavuştu mu acaba? Cinayet maske takıp takmama gibi kıytırık bir nedenden mi
işlenmişti? Yoksa katille özdeş münhasır bir neden mi söz konusuydu? Mahkemede
benzin istasyonunun ölen genç kasiyeri Alexander W.’nin (20) annesinden,
arkadaşlarından özür dileyerek söze başlayan katil, cinayeti hazırlayan
nedenlere kendi kişisel geçmişini de katıyor. Geçen yıl Mart ayında ağır hasta
olan babası, annesini vurmuş ve hemen sonra intihar etmiş. Korona tedbirleri
yüzünden ağır yaralı annesini hastanede ziyaret edememiş. Tedbirlerin
gereksizliği üzerine tek yakını olan kız kardeşiyle tartışmış ve araları
açılmış. Daha çok bilgisayar başında ofis marangozluğu yapan ve geliri fena
olmayan Marion N. söylediğine göre astım hastasıymış, uzun süre maske
takamadığı için asosyal biri haline gelmiş.
Marion
N. olayın gerçekleştiği gün benzin istasyonu dükkanına maskesiz olarak giriyor,
aldığı 6’lı kutu bira ile kasaya yöneldiği sırada kasiyer Alexander W. onu
maske takması için uyarıyor. Ağız dalaşı yapıyorlar, Marion N. birayı tezgahta
bırakıp dükkandan çıkarken yumruğunu sıkarak kasiyeri tehdit
ediyor. Bütün bunlar mobese kamerasında görünüyor. Görünen başka bir şey daha
var: Katil Marion N.’nin arka cebinden sarkan maskesi. Marion N. bir buçuk saat
sonra tekrar dükkana geliyor, bu kez maskesi takılı, birasını alıyor, kasaya
gidiyor. Burada kasiyer Alexander W.’yi kışkırtmak için maskesini aşağı
indiriyor. Kışkırtma ifadesi savcının. Kasiyer maskesini takmasını söyleyince silahını çıkarıyor ve onu
başından vuruyor. Acaba kışkırtmak için mi maskesini çıkarıyor, yoksa kurbanını
kendi ölümünün tanığı da yaptığı o kısa anın tadını mı çıkarıyor?.. Bütün bu
nedenlere bir neden daha ekliyor katil, güya bardağı taşıran neden, kurbanını kastederek çok kibirliydi
diyor, beni aşağıladı.
Katilin
verdiği bu ifadenin hafifletici neden işlevinin ötesinde başka bir nedeni var,
kamuoyunun ‘neden ihtiyacını’ tatmin etmek. Kamuoyunun aylarca duyduğu
kasiyerin yerinde ben de olabilirdim endişesine karşılık, bu nedenlerle benim
yerimde olsaydınız siz de katil olabilirdiniz ama ben pişmanım herkes öfkesini
kontrol etsin demek…
Marion
N.’nin söyleyemediği bir neden daha olabilir mi?.. bu neden aynı zamanda
kamuoyunun da duymaktan imtina ettiği “neden”? Ölen genç Alexander W. koyu renk
saçlı ve Doğulu görünümlü. Kurbanın sosyal statüsü de kurbanın fiziksel
görünümünü hızla bir önyargıya dönüştürecek kadar destekleyici. Çünkü
Almanya’da benzin istasyonlarında sığınmacılar, göçmenler falan çalışır (işin düşük karakteri insanları alt sınıf haline getirmiyor sadece, o işi etnik bir topluluğun
yaptığı işe dönüştürüyor). Oysa Alexander Batılı bir isim. Katilin duyduğu
nefretin kurbanın kimliğiyle çakışmadığı durum, katilin karavanası. Ama katil
olay anında başka bir şeye inanıyor, karşısında bilmem nereden gelmiş bir
göçmen çocuğu kendisine kendisi üzerinde bir yasayı dikte edecek kadar eşit ve sırf bu yüzden küstah.
Irkçılık eşitsizlikten değil, sonradan eşit olmaya evrilen topluluklar
üzerinden gerçekleşir. Batı toplumlarında bu gizli ırkçılık söylenemeyen
nedendir. Katilin söyleyemediği değil, kamuoyunun da duymaktan korktuğu neden.
Katil
Marion N.’nin kişiliği hakkında yapılan araştırmalar onun aşırı sağcı AfD
sempatizanı olduğunu açığa çıkarmış. Bir de maskeye karşı olmasının sağlık
sorunlarından ötürü değil, komplo teorilerine fazla takmışlığından ileri geldiği
online ziyaret ettiği sitelerden anlaşılıyormuş.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder