Metro hareket edince
bakışım yere kayıyor ve metronun çıkardığı sese göre değişen başka bir zaman işlemeye
başlıyor. Kulak zamanı. Sanki metronun kendisi saat haline geliyor.
Metro durdu ve pencereden dışarı baktım.
İki temizlik işçisi.
Birinin elinde küreyici (boşalttığı çöp kovasının dibini kazımak için),
diğerinin elinde paspas ve dezenfekte edici fısfıs. Aynı elbiselerin içinde
aynı işi yapıyor gibi görünseler de (en azından adlandırmada: ‘temizlik işçisi’)
ellerinde taşıdıkları malzeme farklı işbölümünü gösteriyor. Ama onlar görülme
bilinciyle de hareket ediyorlar. Görülme bilinci varlık testiyle tazelenir.
Varlık testi… Herkeste olur bu, kalabalığa bakarsın ve
illaki birileriyle göz göze gelirsin.
Küreyici çömelmiş, dikkati çöp kovasının
içinde. Paspasçı avare. Ona bu avareliği veren sırasını beklemesi. Yani
diğerini beklemesi. İki temizlik işçisi arasında “bekleme” eylemi üzerine
kurulmuş bir hiyerarşi var. Küreyici işini bitiriyor ve paspasçıya yapacağı işi
tarif ediyor; pasif görülmeden aktif görülmeye geçiş… hani futbol sahalarında
olur ya, bir futbolcu takım arkadaşına nerede duracağını, topu nereye atacağını
tarif eder, durduk yerde arkadaşıyla arasında yapay bir hiyerarşi yaratır.
Karar merci küreyici.
Bunu anlıyorum... Dünyada sistemi ayakta tutan ezenlerin güçlü ezilenlerin
güçsüz olması değil, ezilenlerin hiyerarşiyi kendi aralarında üretmeye yatkın
olmalarıdır.
Küreyici yavaş
adımlarla öbür çöp kovasına doğru yürüyor, metro hareket ediyor. Küreyicinin
hızıyla metronun hızının eşit olduğu çok kısa bir an gerçekleşiyor. Bakış bunu
algılıyor ve kaybediyor.