24 Temmuz 2011 Pazar

Ceketinin Önünü İlikle!..






Başbakan celallenip ayağa kalkınca Danıştay Başkanı Zerrin Güngör cübbesinde ilik olmadığı halde önünü iliklermiş gibi yaptı...





1.Haber: Tunceli'de 2009 yılında 19 Mayıs provalarının ardından Ticaret Meslek Lisesi matematik öğretmeni Mehmet Ali Aslan durakta otobüs beklerken, Vali Mustafa Yaman'ın makam aracının geçişi sırasında uygunsuz durduğu ve CEKETİNİ İLİKLEYİP SELAM VERMEDİĞİ gerekçesiyle korumalar tarafından dövüldü. Öğretmen Aslan, "Konuyu ilettiğimiz Valimiz, korumaları adına özür diledi. Ama özür değil gereğinin yapılmasını istiyoruz" dedi.





2. Haber bu olaydan birkaç gün önce:  Tunceli'de yapılan AKP il kongresine katılmak için sabah saatlerinde Elazığ'dan karayoluyla Tunceli'ye gelen Devlet Bakanı Cevdet Yılmaz, Bingöl Milletvekilleri Kazım Ataoğlu, Yusuf Coşkun ve İstanbul milletvekili Mustafa Ataş ile birlikte Tunceli Valisi Mustafa Yaman'ı makamında ziyaret etti. Vali Yılmaz ve daire müdürleri, Bakan Yılmaz'ın gelişini Vilayet bahçesinde KIZGIN GÜNEŞ ALTINDA 15 DAKİKA TEK SIRA HALİNDE BEKLEDİ. CEKETLERİNİN ÖNÜ İLİKLİYDİ.


Bu iki olayın geçtiği yer aynı, her iki olayda da Tunceli Valisi var. Ama haberin üçüncü ayağı başka bir çakışmadan kaynaklanıyor; haber kronolojisini tersinden kurarsak sözümüz tam gediğine oturacak: Bir makam sahibinin kendisinden daha üstün bir makam sahibine gösterdiği aşırı törensi hürmet, astının kendisine göstereceği törensilikle ödeşme içine giriyor... bu alacak verecek beklentisine karşılık verilmezse hürmet murdar oluyor...

Nedir şu ceketini iliklemek denilen tuhaf figür?

Bedenlerin ve üzerlerinde elbiselerin çağına göre itaat formları...

Diz üstü çökmek, öne eğilmek, elleri kavuşturmak, elini eteğini öpmek, kıpırtısız durmak, gözleri kaçırmak... ve konuşması istenmedikçe susmak, hareketsizlik... Tıp!..


Teneffüs zili çaldı. Öğretmen öğrencilerin peşinden okul bahçesine çıkacakken koridorun penceresinden iki adamın dış kapının önüne park etmiş otomobilden indiğini gördü. Kravatlı, takım elbiseli, çantalı adamlar... Öğretmen bulunduğu pencereyle diğer pencere arasındaki kör duvara doğru yürüdü; zaman kazanmak için, koşan bir öğrenciye yavaş olmasını söyledi. İkinci pencereden baktığında adamlardan biri arabanın arka koltuğunda ağır hareketlerle bir şeyler araştırıyordu, sanki bir şey kayıptı da... ama varlıklarını hissettirmek için oyalandıkları ortadaydı. Öğretmen, o sırada arkadaşıyla itişen bir öğrenciyi yanına çağırdı, sırtını pencereye dönerek onunla ailesi hakkında yumuşak bir tonda konuşmaya başladı. Tekrar pencereden baktığında adamlar dış kapıdan okulun bahçesine girmişlerdi. Öğretmen onlarla koridorda karşılaşmaktansa giderayak merdivende karşılaşmayı tercih etti. Neden? Çünkü koridorda karşılaşsalar ilgili adamlar ona bir şey soracaklar, kapalı mekân onu orada daha fazla tutacak, hiç istemediği halde ev sahibi pozisyonuna düşecekti. Öğretmen ve iki adam merdivende karşılaştılar. Basamakta diğerinden daha geride olan adam alt dudağını dişlerinin arasına kıstırarak gözleriyle ve çantasıyla öndekini işaret etti ve ceketini ilikler gibi yaptı... öndeki çoktan ceketini ilikler gibi yapmıştı. "Ben Müfettiş..." bilmem kim diye kendini tanıttı. Öğretmen de gayriihtiyari adını söyledi, ama ceketini ilikler gibi yapmadı... ve karşılıklı iki saniye kadar tuhaf tuhaf birbirlerine baktılar. Ama iki tarafın tuhaflığı simetrik değildi. Öğretmen açısından tuhaflık adamların birden kendilerini tanıtmaları karşısında kendisini tanıtmak zorunda kalışıydı, diğerleri karşısında öğretmenin tuhaflığı ise itaate daveti bönce karşılamasıydı. Başka bir tuhaflık da cabasıydı; topoğrafikti: hiyerarşiye mugayir pozisyon; öğretmen merdivenin üst basamağındayken müfettişler alt basamaktaydılar.

Daha sonra okulun müdürü öğretmene anlatıyor:

"Odama girer girmez seni sordular... 'Öğretmenle bir sorunun mu var?' dediler. Ben de 'Yok' dedim."

"İlk sözleri 'Öğretmenle bir sorunun mu var?' oldu, öyle mi?" diye soruyu tekrarladı öğretmen. (bu sorunun ümidi: Müfettişlerin sorunu köklendirme çabaları karşısında müdürün ne düşündüğünü öğrenmek…)

"Ben de şaşırdım. 'Yok.. Hiçbir sorunum yok,' dedim. 'Ne oldu?' diye sordum onlara, Teftiş Başkanı olan 'Tuhaf,' dedi, 'Bir tuhaflık var öğretmeninizde' Ben de, 'Öğretmenimiz hasta,' dedim… Ne oldu ki aranızda?.."

"Yok bir şey dedi," öğretmen.  “Hasta olduğum nereden aklınıza geldi?”

"Niye, ne oldu ki müfettişlerle aranızda?" diye sordu Müdür.

"Hiçbir şey. Hasta olduğumu bilemezlerdi tabi." dedi Öğretmen.



Önü iliklenmiş takım elbisenin esas duruşla içinden dışarıya saldığı ciddiyet havası, Tunceli'de tek sıra halinde Bakan bekleyen yarı göbekli insanlara fotoğraf mesafesiyle bakınca mizaha dönüşüyor. Nasıl dönüşmesin?.. Bal gibi mizah; vallahi ben masumum haberin kendisi sırıtıyor.

Giysi denilen şey erotizmle iffet arasında gidip gelir, beden tesettürünü ihlâl eden kodlarla donanmıştır. Beden uzuvlarını, erotik çıkıntılarını gizlerken, bir taraftan da teşhir eder. Hiçbir giysi bundan muaf değildir. Çünkü giysi değil bedenin manevrası esastır ve herkeste bedenin olanaklarını kendi arzusuna tahvil edecek tahayyül vardır. Yerine göre çıplak ayaktan bile gerekli mesaj alınır, verilir.


Veya tersine çıplaklık ve fallusun abartılı teşhiri bir tür giysiye de dönüşebilir:

Uzakdoğu’da bazı yerliler penislerine kılıf takarlar.  Üzerlerindeki tek giysi budur. Kılıf, erekte olmuş penis gibidir ama erekte olmuş penisi ya da erkeğin cinsel gücünü (azmanlığını) temsil etmez. Penisin aleni ereksiyonunu (en azından böyle bir olasılığı) kamufle eder. Herkesin içinde erekte olmuş penis toplumun düzenini bozar. Yerlilerin penis kılıfı buluşu, modern insanın boxer don icadından daha dahiyanedir. Penis kılıfı, bütün penisleri eşitler, sosyalleştirir; ereksiyon olasılığı olan penislerin diğer penisler aleyhine rekabetini gizlemeyi taahhüt eder. Penisler aşağıda sükûnet içinde dursunlar.. adamlar birbirlerinin yüzüne bakıyorlar.

Erkeğin pantolon üzerine ceket giymesinin şunun şurasında iki yüz yıllık bir mazisi var. Ceketin önü iliklenir, ceketin eteğinin tesettür temsiliyle fallus zapturapt altına alınır! Tabi cinsel itaatin bir iktidar itaatini içermesi nerdeyse insanlık tarihi kadar eskidir.


Takım elbiseyle bütün bir beden, tabi ceketin önü iliklenmek koşuluyla İTAATKÂR BİR PENİS OLUR. Sert kolalı gömlek ve boyna geçirilen sıkı kravat bu fallusu zararsız kılar. Hareketi ağırlaştırır. Ama dedik ya her giysi bedenin erotizmine referans olacak kendine has değişik çıkış yolları bulur. Mesela boyna geçirilen kravat falliki neden temsil etmesin? Ya da sert kolalı gömlek erekte olmuş fallusu (bu tespit J. C. Flügel'in). Bütün bunlar giysilerin zorunlu yan anlamlarıyla çoğaltılabilir.


Ceketin önünün iliklenmesinin bir itaat eylemi olarak törensileşmesi simgeden imgeye dönüşün ilginç bir örneğidir de. Ceket iliklenirken burada sakınılan davranış cinsellik üzerinden işlemez elbette. Cinsellik sadece elbisenin taşıdığı simgesellikte yüklüdür ve unutulmuştur. Zayıf hafızadan kaynaklanan bir unutma değildir bu.. bir yer değiştirmedir. Bedensel cinselliğin zapturapt altına alınmasının simgesel eylemi diğerine gösterilen bir itaate dönüştüğü için eylem artık güce boyun eğmeyi çağrıştıran imgeye boyun eğer.


İtaatin olduğu yerde ihlâl de vardır: Ceketin önünün açılması, pantolon cebine elin sokulması.. kravatın boyundan aşağı gevşetilmesi (nerdeyse bütün öğrencilerin yaptığı şey). İhlâle yol açan tam da itaati dayatan nesnedir: Takım elbise.


Ama Kılık Kıyafet Yönetmeliğinde ceketin önünün iliklenmesi gibi bir zorlama yer almadığı halde neden herkes bunu bir kural gibi uygular?


Bunu anlamak için soruyu tersinden sormamız gerekir. Eğer Kılık Kıyafet Yönetmeliğinde ceketin önünün iliklenmesi gibi bir madde olsaydı, bu sık sık ihlâl edilen bir davranış olarak hükümsüz kalır ve hiyerarşiyi bozan bir galatı meşhura dönüşürdü. Oysa bu davranışın beklenen bir adap ilkesi olarak bir ilk intiba etkisi vardır ve herkesi bağlar.



Hiç yorum yok:

Yorum Gönder