Bu
fotoğrafın kurgu olduğunu düşünelim. Bu “uygunsuz” an fotoğrafçı tarafından yaratılmış
olsun. Zayıf bir ihtimal ama belki. Bilmiyorum. Yine de fotoğrafçı bize bunun
bir kurgu olduğunu belli etmek istemiyor, bizim eğilimimizin tesadüften yana
olduğunun farkında. Demek istediğim fotoğraf kurgu olsa bile bu kurguyu
fantastik olmaktan kurtarıp gerçeğe yaklaştıran şey bunun zamanın ruhuna
öğretici bir şekilde göndermede bulunması. Burada sözünü ettiğim zayıf ihtimalin
muhtemel olanı ıskartaya çıkaran bir zıpçıktılığı yok. Diyelim ki bu bir resim sergisi değil fotoğraf sergisi olsun, adı geçen
fotoğrafçının açtığı sergide bu fotoğraf
da yer alsın ve bambaşka üç tesettürlü kadın bu fotoğraf sergisini izliyor olsun (hiç de
zayıf bir ihtimal değil).
Yazıya böyle bir giriş yaparken fotoğrafta
kurgusal yaratıcılıkla tesadüf arasındaki ilişkiyi hafife aldığım sanılmasın. Eğer
fotoğrafta tesadüfi çakışmayı (olumsallık; başka kanallarda birikmiş sosyal
eğilimlerin çakışması) görecek fotoğrafçı bakışı yoksa ne tesadüfler heba olur. Bu fotoğrafta resimdeki çıplak kadının vücudunun sağa doğru eğimi ve tesettürlü kadınların boy sırasına dizilmişler gibi uzundan kısaya sağa doğru eğimi dışarıdan bakışı o malûm noktaya bir ahenkle yönlendiriyor. Bakış latin harflerin okuma adabına uygun biçimde soldan sağa gözlemliyor... Picasso’nun ressam (kendisi) için söylediği fotoğrafçı için de geçerlidir: İyi
bir fotoğrafçı ‘aramaz, bulur.’
Fotoğrafçı Tevfik İleri bulmuş.
Onun bulduğunda ne var, biz de onu bulalım.
Bu üç kadında fotoğrafın
sağladığı atmosfer gereği iç içe geçmiş farklı içerikte birkaç tesettür birden
var. Birincisi kadınların giysilerinin karakteri olarak tesettür, buna doğal
tesettür diyelim. İkincisi fotoğrafçının onları arkadan çekerek yüzlerinin
görünmemesini sağlayan tesettür, buna sansürel tesettür diyelim. Üçüncüsü her
üç kadının giysilerinin birbirinden farklı olmalarının getirdiği bizzat şerî
referansı itlaf eden tesettür. Buna tesettüre karşı tesettür diyelim. Dördüncüsü
nü’nün kazandırdığı tesettür (nü ile nü’yü izleyen kadınların kontrastından
ötürü), buna ne diyelim?
Burada iki ayrı bakış kontrastı
farklı içerikte kuruyor. Resmi seyreden kadınlar ve resmi seyreden kadınları
seyreden fotoğraf. Resimle fotoğrafı bağdaştıran bakış (fotoğrafın ilginç
olduğunu gören bakış… daha öncesinde fotoğrafın verdiği saf mesaj: bu ilginç
çünkü fotoğrafını çektim). Ama bu bakış beri zamanı (geçmiş zamandan farklı)
içeriğe davet edemiyorsa eksiktir. Nedir bu beri zaman?
Bu üç tesettürlü kadını resim
sergisine getiren zaman; bu üç kadın, evleriyle resim sergi salonu arasındaki
mesafeyi aşıp buraya gelmişler, buluşmuşlar, vasıtaya binmişler, yürümüşler.
Burada olmayı kendileri seçmişler. Mesela 100 yıl önce bu olmazdı, 100 yıl önce
resim sergisi olabilirdi ama Osmanlı topraklarında nü’lerin sergilenmemesi bir
yana bu sergilerde kadınlar zaten olmazdı… Bu üç kadın pişti olmamaya özen
göstermişler; giysilerinin tesettür içeriğinden renklerinin, kumaşlarının,
desenlerinin, modellerinin farklı farklı olmaları sayesinde başka bir içerik daha yaratmışlar. Yaratmışlar deyişim sözün gelişi, aslında partiye katılan, davete
icabet eden, yaya caddesinde afili yürüyen çağ kadınını taklit etmişler.
Bakış bir kişinin kendi
üzerindeki giysi parçalarının uyumundan yanındaki arkadaşlarının giysileriyle
uyumuna nasıl sıçrar? Bu iki ayrı içeriği nasıl bağdaştırır? Yani bir tek
kişiyi görmekle grup halinde görmenin görülen açısından birbiriyle uzlaşan iki
ayrı talebe karşılık gelmesi. Bir taraftan apayrı görülmek, diğer taraftan da
bu apayrılığın tecride yol açabilecek aşırılığını (sivriliğini) grup halinde
görülerek dengelemek. Grup halinde olmak o kadar baskın ki, bedenleri birbirine
yapışık… onları bu kadar yanaşık düzene getiren dürtü çıplaklık karşısında
(çıplaklığın kadın bedeninin bir olanağı olarak yüze vurması dolayısıyla)
duydukları tedirginlik. Eşarpları ayrı ayrı renkte ve hepsi parlıyor, ama ayrı
ayrı görünmek için giydikleri bu eşarplar, tesettür olarak onları aynı kılıyor
ve çıplaklık karşısında daha da aynı kılıyor. Andersen’in sözlerini şöyle
okuyalım kadınların ağzından: ‘Aaa kadın çıplak!’ Kadınların çıplak kadınlara
bakmaları kendi çıplaklıklarının itirafı olduğu için... dikkat edin söz ünlemini
yadırgama olduğu için değil, itiraf olduğu için hak ediyor. Ve ben bu resme
baktığımda, ve biraz daha baktığımda kendimi şu çıplak resmi izleyen kadınları
gizlice izlermiş gibi hissediyorum, bu haliyle onların tesettüre girmiş
bedenlerini çıplaklığın bir ikrarı olarak görüyorum.
Resmin fotoğrafa göre çıplaklık
karşısında daha “eski” olmasından kaynaklanmayan bir ısınma turu sağladığı
açık. Resim “sanat” olmasından ötürü (fotoğrafa göre daha sanat) elde etmiyor
bunu, resim insan bedenini çarpıttığı için (ya da çarpıtma dolayısıyla daha az
gerçek olduğu için) veriyor bu duyguyu. Fotoğrafa bakınca hemen çıplaklık gören
göz, resme bakınca ressam önbilgisiyle resmi görüyor. Ama bu eğitilmiş ve görgülü bir bakış için geçerli. Sonradan görme bakış için bu durum bir kamuflaj sağlıyor. Bu da üstü örtülü biçimde
bakışın tarihini sunuyor.
Şu tesettürlüler biz görmezden
gelsek daha çabuk değişecekler.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder