“Evinden çıkmasan da olur. Masanda kal ve dinle. Hatta dinleme, sadece bekle. Hatta
bekleme, tamamen sessiz ve yalnız ol. Dünya maskesini çıkarasın diye kendisini
sana sunacaktır, başka türlü yapamaz, sana hayran, parça parça önünde kıvranacaktır.” Kafka…
Bugünlerde evden dışarı çıkmıyorum.
Bugünlerde evden dışarı çıkmıyorum.
Hafta
sonları ibrenin evde kalmam yönüne dönmesinde çoğu zaman Kafka’nın bu sözünün de payı
olmuştur. Hatta şunu söylemeliyim vaktiyle ben bu sözü ayakkabılığa asmayı
düşünmüştüm ama çoluk çocuk kötü etkilenir diye vazgeçtim. Benim gibi vatana
millete hayrı olmayan miskin birinin olumlanması bu sözle mümkün hale geldi
çok şükür. Tabi yalnızlığı da. Söz internette dolaşıyor. Sözün analizini
yapacağım, niyetim bu, ama önce benim bu sözle ilgili bir maceram var onu
anlatayım; her ne kadar bu söz her tür maceraya karşı tembelliği telkin etse de.
Kafka’nın
bu sözüne Roger Garaudy’nin bir kitabında rastlamıştım. Sonradan Kafka’yı
okurken bu sözü de aradım, nerede ve hangi bağlamda söylemişti diye. Kafka’nın
ilk Amerika romanını okumuştum, daha toydum o zaman. Öyle ya Amerika’ya göçen
genç adam geçim derdindeyken izin günlerinde sokakların belasından uzak durmak
ve bir taraftan da yazı hayatında dikiş tutturmak için kendi ile dışarı arasına
böyle bir sınır koymuş olabilirdi. Sonra Dava’ya yakıştırdım, olsa olsa orada geçerdi
bu söz, sokağa her çıkış insanın başına bir dava açabilirdi. Eminim Bay K. bunu
kendi kendine mırıldanmıştı dedim, ama yoktu. Sonra bir gün Kafka’nın en kalın
kitabını aldım: Günlükler’ini. Ve onu başucu kitabım yaptım, uykudan önce kıdım
kıdım okudum, bitirmesi uzun sürdü, kitap bitti ama başucumda durmaya devam
etti, rastgele bir sayfa aç oku. Kafka büyük yazar olduğuna hiç inanmamış,
insan bunu Kafka’dan duyunca seviniyor. Konumuz değil ama araya
sıkıştırayım dedim. Neyse efendim, şöyle düşünmüştüm, Kafka Günlükler’ini evde
yazdığına göre bu sözü de evde kalmanın bir başlangıç sözü olarak yazması gayet
mantıklıydı, hayır orda da yoktu bu söz. Nihayetinde bu sözü Taşrada Düğün
Hazırlıkları’nda buldum. İşte Kâmuran Şipal çevirisi:
"Evden çıkıp gitmen gereksiz. Masa başında otur. kulak kabart, kulak kabartmasan da olur, bekle yalnızca. Hatta onu da yapmayıp hiç ses etme, yalnızlık içinde kal. Maskesini düşüresin diye dünya kendisini sunacaktır sana; çünkü başka türlüsü elinden gelmeyecek, cezbeye kapılmış bir durumda önünde kıvranıp duracaktır." (1)
"Evden çıkıp gitmen gereksiz. Masa başında otur. kulak kabart, kulak kabartmasan da olur, bekle yalnızca. Hatta onu da yapmayıp hiç ses etme, yalnızlık içinde kal. Maskesini düşüresin diye dünya kendisini sunacaktır sana; çünkü başka türlüsü elinden gelmeyecek, cezbeye kapılmış bir durumda önünde kıvranıp duracaktır." (1)
Şimdi
meselenin özüne gelelim. Ne var bu sözde?
Başta
telkin, ama giderek dozajını yükseltiyor ve kehanete varıyor. ‘Sana hayran’…
basit bir öneriyle, nerdeyse teselli denebilecek bir öneriyle başlayan söz
egosantrik bir ruh haline bürünüyor. Beş cümlede oluyor bu. Orijinal Almanca
metninde saydım 48 kelimede. Bir ruh hali değişimi için çok kısa bir süre. Nasıl
oluyor bu?
Kafka’nın
‘sana hayran’ demesi bir ironi gibi duruyor; öylesine söylenmiş gibi de.
Diğerinin gerçekliğini çarpıtan bir şey… senden hiç haberi olmayan, evden çıkmamanla
diğerinin bihaber oluşunu kuvvetlendiren münzevilik nasıl hayranlık
duyulan bir konum haline gelebilir ki?
Diğerini
itirafa zorlayan şey ‘sana hayranlığı’ değil elbette, Kafka kuru kuruya bir
hayranlıktan ya da bir narsistin hezeyanından söz etmiyor, -bu kadarını
anlıyorum- dışarıda olanın varıp varacağı yer geri çekilme sen zaten bunu
baştan öngörmüşsün, evde kalman bir önlem aslında. Bir dilencinin hiçbir şey
demeden öylece duruşuna benziyor, neyine güveniyorsun zavallılığına mı, diğerlerinin
merhametine mi? Ama hayır otur oturduğun
yerde tavrı dışarıya karşı bir önlemle sınırlı değil, evde kalma kararı
diğerinin itirafını da talep ediyor: Sen haklıymışsın… daha ilerisi: Sana içimi
dökeceğim! O, itiraf için seni seçiyor. Doğrusu seçecek, Kafka’nın kehaneti bu.
Bunun hakikat olabilmesi için senden birkaç şey yapmanı istiyor. Evinde
kıpırtısızca durmanı, yorum yapmadan, yargılamadan salt dinlemeye hazır.
Diğerinin ayağına gelmesini istiyorsun. Onun sana açılmasını, kendini sana
teslim etmesini. Kafka’nın gizli arzusu bu; merhamet duyan tarafta olmak. Diğerlerinin
kendisine yönelmesi bir istek, ama bir varsayım da. İkisi aynı şey değil, bunu
bilmen şimdilik yeter. Peki sahip olmamız gereken hangisi, inat mı sabır mı?
Kafka kendini göstermekten hoşlanan biri değil, inat teşhirciliğe yakın.
Kafka’ya yakışan ikincisi. Şöyle de diyebiliriz, icraatta inatçı, dile getirirken
sabırlı.
Diğerinin
itirafı bu meşakkatin ödülü.
Birinin
itirafının üzerimize bıraktığı leke: sorumluluk. İtirafa sır muamelesi
yapmaktan ötürü. Biz hep böyleyiz. Kafka ise tam tersini arzuluyor, diğerinin
itirafından aldığı hazzın aynı zamanda sorumsuzluğundan kaynaklandığını
biliyor. Bir sorumluluk devri olarak. Dışarı çıkmama kararı bu yüzden, bırak
onlar tıpış tıpış sana gelsinler.
Konuşma,
kendinden söz etme ama diğerinin itirafından geçin. Sonra bu itirafın maliki
olarak dolayımlı biçimde kendin ol. İyi hesap. İyi de senin bundan kârın ne?
İtiraftan
beklentin schadefreude(başkasının üzüntüsüne sevinen) tatmini değil, çünkü
schadefreude küçük bir intikamdır, sense dışarı çıkmayarak sana gelecek diğerinin
itirafını tekinsiz bir dünyaya kendi yüz çevirmenin haklılığı olarak
görüyorsun, tıpkı evinde imrenme duygusunu berhava ettiği için yağmur yağış
olunca sevinen felçliler gibi. En azından başlangıçta. Kafka bu duygudan çabuk
sıyrılıyor. Evde taş gibi sessiz ve katı olmayı bir pusuya dönüştürüyor. Kendi
bedeninin kıpırtısızlığını kusursuz bir itirafın (tabi ki başkasının
itirafının) dayanağı, bir mescidi haline getiriyor. Kendine telkin ettiği şeye
bir arkadaş çağrısı, biriyle tanışmanın yöntemi olarak bakabilirdik. Ama Kafka
taş gibi sessiz ve katı olmakla ev sahibi olmaya terfi ediyor. Birini ancak
böyle avlıyor.
Senin
hiçbir şey yapmana gerek yok; aslında kıpırtısızlık tam da yaptığın şey.
(Gezi’de ‘Duran Adam’ eylemiyle bu kanıtlandı.) Adım adım yaptığın bir şey.
Önce evinden çıkmamaya karar veriyorsun. Sonra masanda oturup dinliyorsun.
Neyi? Dünyanın seslerini; dışarıdan odana doluyor. Hayır hayır, dinlemesen de
oluyor, sadece bekliyorsun. Bedenin bir üst formu, dinlemiyorsun ama duyargaların
açık. Yine de nirvana bu değil, bedenini beklemek gibi bir beklentiye sokma,
tamamıyla sessiz ve yalnız ol. Bu bir emir, ama bedenini bir emre uyuyormuş
gibi enerjiyle yükleme, gevşe. Hiçbir şey olmayacakmış gibi gevşe. Asıl macera
ondan sonra başlıyor. Son cümle metnin Almancasında (Çek Yahudisi Kafka Almanca
yazıyordu) şöyle: “Anbieten wird sich dir die Welt zur Entlarvung, sie kann
nicht anders, verzückt wird sie sich vor dir winden.” Almanca ‘sich winden’ yan
anlamı bol bir sözcük, schlangen=yılan gibi kıvrılmak anlamını da taşıyor; ulu orta kendini aşağılama, bir yaranma hali. Dünya (Welt) bir
eğretileme burada. Kafka dünyanın maskesini çıkarmasını ve ayakları altında
kıvrılmasını arzuluyordu.
Kafka’nın
kehaneti üç kez gerçekleşti. Sessizce bu dünyadan göçerken eserlerinin yok
edilmesini istedi, bu nirvana hali aksine dünyayı onun ayağına götürdü. Tam da bu yüzden sağlığında bunu göremedi: İronik biçimde nankördü dünya. Diğeri,
evden çıkmamayı onun eserlerini okuyarak taçlandıranlar dünyanın itirafını
ondan dinleme imkânına kavuştular.
Üçüncüsüne geliyorum, en önemlisi bu: Facebook, Twitter, İnstagram gibi teknolojiler dünyanın itiraflarını avcumuza taşıdı, ben de kendime ilk kez bir akıllı telefon aldım, çok akıllı mübarek, kim ne itiraf etmiş görüyorum, zahmetsiz... Kafka'nın kehaneti Steve Jobs'ın, Mark Zuckerberg'in projesi haline geldi...
Deep Purple'ın bu şarkısını yıllar önce öğretmenliğe başladığım köyde dinlerken hayal ediyorum kendimi. Lojmanda tek başımayım, sobaya tezek atıyorum, çay koyuyorum, şarkı bitiyor, hadi baştan...
Üçüncüsüne geliyorum, en önemlisi bu: Facebook, Twitter, İnstagram gibi teknolojiler dünyanın itiraflarını avcumuza taşıdı, ben de kendime ilk kez bir akıllı telefon aldım, çok akıllı mübarek, kim ne itiraf etmiş görüyorum, zahmetsiz... Kafka'nın kehaneti Steve Jobs'ın, Mark Zuckerberg'in projesi haline geldi...
Deep Purple'ın bu şarkısını yıllar önce öğretmenliğe başladığım köyde dinlerken hayal ediyorum kendimi. Lojmanda tek başımayım, sobaya tezek atıyorum, çay koyuyorum, şarkı bitiyor, hadi baştan...
(1) Franz Kafka, Taşrada Düğün Hazırlıkları, Cem Yay. s. 48...
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder