20 Ocak 2019 Pazar

Beethoven İle Goethe'nin Buluşması


                                 Carl Rohling, The insident in Teplitz


Beethoven hakkında bir kitap okumuştum yıllar yıllar önce, şimdi kitaplığımda yok. Biri benden aldı bu kitabı ama kim? Buradan sesleniyorum kim aldıysa Beethoven’ımı bana geri getirsin!.. Neyse efendim, bu kitapta Beethoven’la Goethe’nin buluşmasını anlatan bir bölümü hatırlıyorum.

Hatırlıyorum derken şu kadarcık: Bu buluşmalarında birlikte yürürlerken karşılarına zamanın aristokratlarından dük mü ne birisi çıkıyor (yoksa kral ve imparatoriçe miydi?). Goethe biraz da abartarak bu zadegâna reverans yapıyor. Şimdi yazarken benim de içimden abartmak geliyor, nasıl diyeyim,  neredeyse yerlerde sürünüyor o derece yani. Beethoven hiç istifini bozmadan yoluna devam ediyor. Tabi Goethe’nin bu durumu Beethoven’ınkiyle kontrast teşkil ettiği için görüntünün de kendiliğinden bu abartmaya cevaz verdiği aşikâr sanırsam. Tam burada peşin söyleyeyim Goethe ile Beethoven arasına kültürel bir nifak sokmak değil niyetim. Bu kendini aşağılama hali Goethe’nin eserlerinin yüceliğini bir nebze eksiltmez gözümde. Dostoyevski de dekabrist solculuğunu bırakınca Çar’a tapıyorum demişti. En büyük eserlerini de bu nedamet getirmiş haliyle yazdı. 

Konuya döneyim, bu işin aslı nedir diye internete sordum öyle ya iki dahinin buluşması az şey değil.  Carl Rohling 1812'de yaşanan bu olayın resmini 1887'de yapmış. The insident in Teplitz (Teplitz’deki Olay) adlı resim. Demek bu olayın o zamanlar bayağı bir dedikodusu olmuş. Resimde reverans yapan Goethe, ön tarafta eli arkada yürüyen Beethoven. Aristokratın maiyetinde şapkası elinde arkada duran adam Beethoven’ın peşi sıra bakıyor. Sanki Beethoven’ın “saygısız” tavrını deşifre ediyor. Provokatif bakış. Otoritenin maiyetindeki insanlar kendi saygılarını mahsustan dışarıya karşı bir yönlendirme aracı olarak  da kullanırlar. Bu saygı Goethe’de bir karşılık buluyor Beethoven’da bulmuyor. Çünkü eşitsiz bir saygı bu. Eee Aydınlanma Çağı yaşanmış, Fransız Devrimi yapılmış. Resimde gösterilen sahnenin devamı rivayet edilir ki şöyle cereyan etmiş: Beethoven ileride durup beklemiş, nihayet hürmet faslını bitiren Goethe gelince ona: ‘Seni bekledim çünkü sana saygı duyuyorum ve çalışmana hayranım ama o insanlara çok fazla saygı gösterdin.’ demiş. Goethe ile son görüşmesi olmuş bu.

Goethe ile Beethoven arasında bir taraf tutmamız gerekmiyor. Müzikle edebiyat arasında taraf tutmak kadar saçma olur bu. Burada bir hakikat anı üzerinden kişilik özelliklerini tartıyoruz. Kendimi Beethoven’a daha yakın hissediyorum.



Ama ıkına sıkına da olsa başka bir şey diyeceğim: bu apayrı kişilik özellikleri tarih üstü ve eğreti biçimde toplumsal “barış” ortamının zeminini de hazırlıyor. Böyle düşünmeye hazır mıyız bilmiyorum. Böyle düşünürsek reverans bir saygı dili değil, bedenin feragatı yerine geçer hemen söyleyeyim. Eğer Goethe bu feragatte bulunmasa Beethoven o kadar diklenemezdi, sanki Goethe’nin hizaya girmesi Beethoven’a dokunulmazlık  alanı kazandırıyor.

Aradan 200 yılı aşkın bir süre geçmiş. Bu örnek analoji olarak kullanılabilir mi? Eğer Aydınlanma Çağı’nı 200 yıl geriden takip ediyorsan evet. Ama benim Fazıl Say’a söyleyeceğim bir şey var, bırak bu işi Yavuz Bingöl, Orhan Gencebay, Uğur Işılak vb yapsın. Senin ne işin var onların arasında? Seni seviyoruz...




Hiç yorum yok:

Yorum Gönder