Bu fotoğrafı Lauren Elkin’in Flanöz kitabında gördüm.
Flanöz Fransızca bir sözcük, ‘flanör’ün (erkek gezgin) dişi hali de olsun diye türetilmiş.
Lauren Elkin ilgili kitabında fotoğraf altı güzel bir yazı yazmış. Onun
yazdıklarını okumadan önce fotoğraf beni kendine çekti ve bir mola verdim, erkeklere baktım. Sonra Lauren Elkin’in yazdıklarını okudum, benim
fotoğrafta gördüklerim farklıydı. Farklı görmek ille de diğeriyle çelişkiye
düşmek anlamına gelmiyor; diyalektik denilen düşünme biçiminin esnafça
zaaflarından biri de bu; hır gürün lüzumu yok, sağolasın L. Elkin…
Biraz internette araştırdım,
fotoğrafı Marlon Brando, Alfred Hitchcock gibi meşhurların fotoğrafını da çeken Ruth Orkin adında bir kadın
çekmiş. Yıl 1951, yer Floransa… 2. Dünya savaşı biteli 6 yıl olmuş. Savaşın son
safhalarını iç savaşla geçirmiş İtalya’nın bıçkın erkekleri sokağın seyyar
sahipleri. Dikiliyorlar (Karadeniz şivesiyle dineliyorlar). Her yerde aynı, bedenin kamuya ait mekânda eğreti sahiplik formu özellikle bir
sütuna yaslanmak... Hepsinin bir savaş anısı vardır, yaşları buna müsait. Hatta
savaşta karşı cephelerde bile yer almış olabilirler. İkili gruplar halindeler,
aralarındaki fiziksel mesafe pek de tanışık olmadıklarına delalet; sivil
yaşam savaşta aldıkları pozisyonu tam da böyle zamanaşımına uğratmaya devam
ediyor diyebiliriz… Kadın dokuz erkeği geride bırakmış ama daha geçmesi gereken
beş erkek var, hem başını yere eğmemek hem de diğeriyle göz göze gelmemek için bütün hünerini göz kapaklarında yoğunlaştırmış… ya gözleri yarım açık
yada gözlerini bir tür savunmayla sık sık kırpıştırdığı o an. Hemen önünde
elleri cebinde olan adam hiç yolundan çekilecekmiş gibi durmuyor, kadın buna
iki adım sonra kaldırımdan inecekmiş gibi adamın ayaklarına esefle bakarak
cevap veriyor… Ama acele etmeyelim, fotoğrafın çekiminin 60. Yılında (2011)
Laura T. Coffey’in söylediği gibi “Bu fotoğraf bir tacizin simgesi değil.
Harikulade vakit geçiren bir kadının simgesi.” Yine acele etmeyelim, işi
simgeyle açıklayacaksak ancak 60 yıl sonra bunu söyleyebiliyoruz…
Bu fotoğrafta görselliğin
gerisinde bir başka ayrıntıyı bilmesek olmaz. Kadın Amerikalı ve İtalya’da
bulunuşunun nedeni bir Venedik kontuyla evli oluşu. İtalya 2. Dünya Savaşı’nda
Amerika tarafından işgal edildi. İşgalciyi dişileştirmek yerel mukavemetin
alametlerinden biri: Sokakta yürüyen kadın, aynı zamanda bir Amerikalı ve o
sokaktan geçişi işgalci ülkenin eğretiliğini de temsil ediyor; yerel ahali genç
Amerikan askerlerinin İtalyan kızlarını kestiği 6 yıl öncesinin rövanşını alıyor.
Ne diyeyim, bu bir varsayım ve pek de önemi yok.
Fotoğrafa döneyim:
Kol gezmek deyimini bilirsiniz,
deyimler düz anlamıyla düşünülmez ama bir an olayı böyle görün. Kadın kol
gezmiyor, iki kolu da gezintiden muaf. Bir eliyle şalını tutuyor, diğer eliyle
çanta diye taşıdığı atın yem torbasını: Kadın henüz flanöz olmanın başında,
yürümüyor sanki atın yem torbasını taşıyor. Lauren Elkin kadına bakan 8 kişi
saymış, ben 10 saydım; masada oturan, öndeki iki adamın arasından bakanı ve ta
en geride libidosu tükenmiş adamı gözden kaçırmış olabilir. Bu bir kontrast da
aynı zamanda. Başka kontrastlar da var: Öne eğilmiş ıslık çalar gibi yapmış
adamla, ceketi omzunda ağır bir hastalıktan kalkmış gibi duran adam arasında.
Erkekler güzel bir kadına bakarken kendilerinden çıkıyorlar ve topyekûn erkek
haline geliyorlar. Diğerini, diğerine bakarken yakalamak.
Unutmayalım, bu fotoğrafı çeken
de bir kadın. Fotoğraf makinesinin kadınla mekan arasındaki sahipsizliği
yumuşattığı çağ yeni başlamış…
Akşamleyin fırından ekmek alan bir kadın vardı, köşeyi dönene kadar peşinden bakardım... Kim köşeyi dönene kadar, ben mi o mu?.. Cümledeki bu belirsizlik edebi olabilir de olmayabilir de...
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder