22 Ekim 2022 Cumartesi

Şemsiye


 

Yukarıdaki fotoğraf Galata Köprüsü. Sanıyorum 19. yüzyılın sonları.

Fotoğrafta şemsiyeli kadınlar dikkatimi çekti.

Yağmur yağmadığı belli, sadece havadan değil beden dilinden de anlaşılıyor. Şemsiyenin etimolojisine sadık olduğu zamanlar. Şems Arapçada güneş demek, şemsiye de güneşlik. O halde kadınlar şemsiyeyi güneşten korunmak için taşıyorlar... Hayır efendim.

Etimolojide sözcüğün kökeniyle sözcüğün temsil ettiği nesnenin icadının eş zamanlı olmaması bakış açısını zora sokar. Konu üzerine yaptığım kısa bir araştırmayı aktarayım şimdi, sonra bam teline dokunacağım. Fransızca iki ayrı sözcükle sorunu çözmüş, Parasol ve Parapluie sırasıyla güneşten koruyan (şemsiye) ve yağmurdan koruyan (şemsiye) anlamına geliyor. İngilizce Umbrella sözcüğü Latince gölgeli veya gölge anlamına gelen ‘umbra’dan doğmuş. Arapçaya yakın. Biraz daha günümüze gelelim, Charles Dickens’in Martin Chuzzlewit romanında Mrs Gamp karakterinden sonra şemsiyelere bazen Gamps deniyormuş, işe yaramaz şemsiye anlamında. Konuya buradan giriş yapmak istiyorum, yani şemsiyenin tam da işe yaramazken başka bir işlevini gizlemesi hali.

Galata Köprüsü yaya caddesinin tarihinde tipik bir örnek. Bir yakayı diğer yakaya bağlayan geçiş güzergahı değil sadece, oyalanma yeri: öte başa git ve geri dön, yol insanın bu çıplak gidiş geliş seyrini gizleyecek kadar uzun. Köprü yeni yapımıyla insanların kendilerini gösterecekleri ideal mekân haline gelmiş. Öte yandan Beyoğlu ile Karaköy’ün Avrupalılığını ve Fatih’in Anadoluluğunu birbiri nezdinde görücüye çıkarıyor. Bir tür modernizm platformu. Tahmin etmek zor değil herhalde, o zamanın İstanbul’unda sokağa çıkan kadınlar Yahudi, Ermeni ve Rum. Şemsiye onları güneşten korumuyor, asıl kötü bakışlardan koruyor. Kadın kendi bakışıyla diğerinin bakışını şemsiyeyi öne eğerek boyun altı hizasına indirebiliyor, bir tür seyyar bakış paravanı. Demek istediğim şemsiye sokağa çıkan kadına ikinci bir tesettür imkânı veriyor. Ama kafamızı tesettüre takarsak işin içyüzünü anlamaktan uzaklaşırız, çünkü şemsiye bir gösterme aracı da. Öncelikle pahalı nesne olarak şemsiyeyi gösterme. O halde şemsiye bir statü aracı. Hayır efendim... Bu kısmen doğru olsa da şemsiyenin başka bir kıymeti harbiyesi var. Sözcüğün terkibinde düz anlama bakın, ‘harbiye’nin savaş anlamına. Şemsiye aynı zamanda bir savaş aracı.

Kadınların sokağa çıkma tarihine binlerce yıldır devam eden sokak savaşı diyebiliriz. Bu savaşta takip etmemiz gereken yer kadının elleri, tekrar ediyorum şemsiye değil şemsiyeyi tutan elleri. Kadın ellerini serbest bırakamıyor, elinin hiç değilse biri illaki bir şeye tutunacak. Tutunduğu şey elini terbiye ediyor. Agorafobisini ancak bu şekilde yenebiliyor.

Sokağa çıkmaya engel olan hava durumuna (yağmura, yağışa, sıcağa) karşı sokağa çıkmaya izin veren şemsiye, kadının sokağa çıkmasına yasak koyan sosyal engele karşı da vizesi. Yağış engeli sosyal engelin ikamesi, kadın aradaki ilişkiyi çarpıtarak şemsiyenin düz anlamını kendi lehine yorumluyor.


Batı'da aynı yıllarda rol değişimi (şemsiyenin taşınmasında erkeksi aşama)

Rumelifeneri’nde öğretmenlik yaparken Garipçe sapağına doğru bazen orayı da geçip daha ileriye ormana doğru yürüyüşe çıkardım. Neredeyse hepsi tesettürlü yürüyüşe çıkmış ikili üçlü kadınlar görürdüm. Sadece yürüyüş… bedenin dengesi gereği iki elin de yanlarda serbestçe salınması gerekirken, kadınların kollarının biri şaşmaz biçimde sabitti.



Hiç yorum yok:

Yorum Gönder