9 Ekim 2022 Pazar

ÖZGÜRLÜK

 


Buridan’ın eşeği paradoksunun Türkçede iki ayrı versiyonu var. Birinci versiyonda eşeğin önüne bir kova su ve bir balya saman konuyor, ikincisinde iki ayrı saman. Nedir bunun aslı diye İnternet’te dolaşırken karşıma Gazali’nin paradoksu çıktı.

Gazali’de hikâyenin kahramanı eşek yerine insan, üstelik kurgu daha sağlam: Susamış bir adam, amacı için her bakımdan eşit olan iki ayrı bardaktaki suya erişme mesafesinde; biri diğerinden daha güzel, daha berrak veya sağ eline daha yakın değilse susuzluktan ölür. Tam Gazali’ninki orijinal sayılır diyecektim –çünkü Gazali Jean Buridan’dan yaklaşık iki yüz yıl önce yaşamıştı (1058-1111)- bu kez de karşıma Aristo’nun paradoksu çıktı. Aristo’da olay köpeğin başından geçiyordu...

Metinlerarası ilişki… ama bunu metinlerin kendi çağlarında elden ele dolaşımı ve birbirini etkilemesi (ya da intihali) olarak görürsek yanılırız. Gerçi Gazali'nin Aristo'nun metninden haberdar olma ihtimali Buridan'ın Gazali'den haberdar olma ihtimalinden fazla ama bugünden bakarak bu ilişkiyi biz kuruyoruz.

Her üç paradoks aynı zamanda birer kıssa. Her üç filozof bol seçeneğin özgürlük olmadığını anlatan düşünce deneyi yapmışlar. Filozoflar kıssalarından çıkarılacak hisseyi bize insanın içine düştüğü özgürlük yanılsaması olarak veriyor… Burada duralım ve can alıcı sorumuzu soralım: Tercih edememek seçenek bolluğundan mı kaynaklanıyor yoksa tercih etmek zorunda kalmaktan mı?

Ama paradokstan çok bizi baştan yanlış yönlendiren bir oksimoron yok mu burada? Tercih bir özgürlükken tercih etmek zorunda kalmanın özgürlüğü batırması durumu. Her halükârda özgürlük tercihin hedefi değil yan etkisi olduğu için. İşte yanılsamanın başladığı yer. Çünkü özgürlük eylemden önce veya eylemden sonra elinize geçen bir ürün değildir. Özgürlük tereddüdün size tanıdığı yaratıcılığın ta kendisidir. Dahası riskli bir tereddüttür bu. Tereddüt uzun sürerse kronik bir kararsızlığa dönüşebilir. İşte tereddütle kararsızlık arasında bizi ayrım yapmaya zorlayan yeni bir ikilem.

Tereddüt iki veya daha çok seçeneğin birbiriyle çatışmalı halinden birini seçememekse, kararsızlık bu seçememenin her seferinde tekrarlanmasıdır. Yani insan kararsızlığını farkında olmadan huy olarak seçmiştir.

Bu yazıyı yazarken aklıma Barry Schwartz’ın Bolluk Paradoksu kitabında geçen çok ilginç bir örnek geldi. Yaşanmış bir olay bu ve ben bu örnekte tereddüt kavramı lehine bir oynama yapacağım şimdi. Ama önce olayı aktarayım: Amerikalı iki siyaset bilimci Amerika’da yapılan seçimler sırasında Avrupa’dalar. Rakip partileri destekliyorlar, postayla oy kullanmak için bulundukları yerden oy atacakları şehre her birinin kendi otomobiliyle üç saat yolculuk yapması gerek. Oysa rakip partileri destekledikleri için her birinin oyu diğerinin oyunu geçersiz kılıyor! Maalesef iki siyaset bilimci de bu yolculuğa çıkmışlar.

Kendi partizan kararlılıklarını değil ama onca yolu gitmenin zahmetini tereddüde dönüştürebilselerdi özgür olurlardı ve aralarında anlaşmaya vararak ikisi de oy atmaya gitmezdi. Üstelik “kararsız” seçmen kategorisine düşmeden.

Gelelim Memo dayının eşeğine. Öğretmenliğe yeni başladığım köyde bir kış günü bir komşuya gitmiştim. Yerde diz boyu kar var. Evin salonuna girdiğimde komşum pencereden bir şeye bakıp kendi kendine gülüyordu, “Gel Hoca gel,” dedi bana “Memo dayıya bak.” Pencere köyün arka tarafındaki tepeye bakıyordu, Memo dayı dizlerine kadar kara gömülmüş elinde sopası kendisinden uzaktaki eşeğine bağırıyordu hiddetle: “Ulan dursana!” Eşek tepeyi yarılamıştı. Eşek durdu Memo dayıya baktı. Memo dayı zaten durmuştu tık nefes halini kafasının üstünden yükselen buhardan anlıyordum. “Hadi gel” dedi eşeğe, sopasını sallayarak. Eşek hiç oralı olmadı Memo dayıya bakmaya devam etti. Memo dayı “Seni mına kodumun eşeği,” diye eşeğin üzerine yürüdü, eşek de yukarı doğru. Birkaç adım sonra Memo dayı tıkandı durdu, eşek de durdu. Böyle böyle eşek en sonunda tepenin üstüne çıkana kadar devam etti. İlgimi çeken eşeğin zamanlamasıydı, ne zaman duracağını ve ne zaman harekete geçeceğini kestiriyordu, bunu bir ritim haline getirmiş ve kovalamacada kontrolü ele almıştı. Memo dayı bu oyunda ebeydi.

Eşek tepeyi aşıp tamamen gözden kaybolabilirdi, Memo dayıyı tamamen terk edebilirdi. Ama kurtlar onu yerdi ve bu soğukta Memo dayının ahırına ihtiyacı vardı. Memo dayının çağrısına uyup geri dönse sopa yiyecekti, yük taşıyacaktı. Eşek o tereddüt süresinde özgürlüğünü yaratmıştı, geçici özgürlüğünü. Bu özgürlük Memo dayıyı hiddetli inadından vazgeçirmeye yetti. Belki de değiştirdi.
İş oraya varacak, Kant'ın Saf Aklın Eleştirisi'nde anlattığı özgürlükten farkını anlatmalıyım bunun... ama kim bilir ne zaman?



Hiç yorum yok:

Yorum Gönder