TREN
Trenin
sabit hızı, insanı uzaklara bakmaya teşvik ediyor; görüntü gözünüzün
önünden yavaşça akıyor, ne kadar uzağa bakıyorsanız o kadar yavaş gidiyormuş
gibi oluyorsunuz. Gözünüzün önünden geçip gidenlerle, trenin sesi ve raylar üzerinde
ritmik titremeleriniz bakışınızı takip ediyor. Mesala yakına bakarsanız bu
titremeler ve ses sanki artıyor. Bazen karayoluna yakın gidiyorduk, geçip giden arabalar başka bir âlemdeydi.
Tren
yolculuğunu ister istemez otobüs yolculuğuyla kıyaslıyorum. Otobüsteki gibi
gittiğiniz yolu doğaya adapte olmuş onun kıvrımlarına ve virajlarına ayak uydurmuş olarak görmüyorsunuz. Bir çizgi halinde gitmek bakışınıza sükûnet
kazandırıyor; uzakta bir noktaya bakarken birazdan her şeyin geride kalacağını
bilseniz bile manzara bir yokuşla, bir virajla umulmadık biçimde birbirinden kopmuyor. Trende manzara sizin kontrolünüzde, tıpkı
güneşin batışı gibi: güneş batarak manzara olmaktan çıkmıyor, zaten seyrettiğiniz
manzara güneşin batışı değil mi?..
Karayolu
bir yarmadır, doğayı ikiye ayırır. Doğanın merkezine kendisini koyar, doğayı kendinize
göre betimleyeceğiniz yapıntı bir simetrinin ortasındasınızdır. Bu yüzden
narsistiktir.
Trende
ise size ait olmayan bir doğanın misafiri gibisiniz. Doğaya ait değilsiniz,
bunun bir nedeni de gittiğiniz yolu görmemenizdir.
KÖTÜ DİNLEYİCİ
İçindeki
fesat ‘etki alında kalma’ diye sürekli uyarıyor, bile bile ilgisini dağıtıyor,
gözlerindeki odaklanma dudağının kenarındaki kasılmayla kaypaklaşıyor, sonra
alaycılık bütün bedenine yayılıyor.
EL ÖRGÜSÜ KAZAK
El örgüsü bir kazak giymenin
ilk mesajı nedir? Bu insanın bir yakını var ve o yakını tarafından kollanıyor.
İZLEMEK
Piyano çalan bir kadının
suskunluğunu izlemek…
ARTAKALAN
Birilerinin şehri terk
ettiğini öğrenmek; içiniz sızlar.. aslında biraz da panik. Bu, eldeki
tanıdıklara daha bağımlı hale gelme endişesi değil midir?
DİYALOG
Büyük Çocuk: Sana bir soru soracağım.
Küçük Çocuk: Sence ben bu soruyu
bilecek miyim?
B.Ç.: Bilemeyeceksin.
K.Ç.: Sen benim bu soruyu
bilmemi istiyor musun?
B.Ç.: Hayır istemiyorum.
K.Ç.: O zaman sorma.
SATICININ SESİ
Vapurun içinde satıcının
yüksek sesi duyulunca insanlar sustu. Satıcı mızıka satıyor: “Müziğin
ağababasıdır bu!.. Müzik mızıkadan gelir…” Sonra koltukların arasında dolaşarak
insanlara mızıka uzatıyor. İnsanlar bakmak için bile olsa mızıkayı ellerine
almaktan kaçınıyorlar. Sanki utanıyorlar.
MEŞRULAŞTIRMA
Bence bir savunma biçimi olan
meşrulaştırma yansıtmayla birbirine karıştırılıyor. Kendi kaygısını
meşrulaştırmak için başkasını kaygılandırmak… Düşün.
RUTİN
Yıllar sonra yanına uğradığım
arkadaşım beni her akşam gittiği kahveye götürdü. Kahve caddeden aşağıdaydı,
ahşap bir merdivenle iniliyordu, arkadaşım daha kapıyı açmadan camdan içerdeki
birini gösterdi:
“Şu adamı görüyor musun..
kendi kendine satranç oynayan adamı.. şimdi gidip onunla satranç oynayacağım,
ilk iki oyunda yeneceğim ve üçüncü oyunda yenileceğim.. ve akşam bana yemek
ısmarlayacak. Bu akşam değil tabi. Bu akşam bendensin.”
UZAKTAN GELEN
Büyük şehirden tatil için
kasabaya dönen biri şikâyet ediyor: ‘Yerli arkadaşlar artık beni coşkulu
hoşgeldinlerle karşılamıyorlar.’ Sakın bu tavırları kendi şehir özlemlerinden bıkkınlık olmasın.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder