Haberin başlığıyla anlattığı olay
arasındaki mesafe, tereddüt; hatta çekinmeden kafa karışıklığı
diyeyim. Haberin içeriği tam da bu zaten. Daha açıkçasını haberi okuma sürecini öğelerine
ayırarak söyleyeyim: Başlık beni kendine çekiyor. Neden çekiyor? Hayret duyguma
sesleniyor çünkü. Ama birbirinden farklı iki hayret duygusunu art arda uyandırınca başarıyor bunu.
Tuzağa düşüyorum. Başlıktan sonra okuduğum haber metninin başlıkla çelişmese de birinci hayret duyguma yakışmayacak biçimde sıradan olduğunu anlıyorum.
Bu ikinci hayret duygusunun bir tür hayal
kırıklığıyla; öte yandan anlatılanlarda başlığı yalancı çıkaracak hiçbir şey
yokmuş hissiyle baştaki güçlü hayret duygumu söndürmesi ilginç. Haberin içeriği
denilen şey algımızı sürükleyen bu labirent işte.
Şimdi haberin başlığını okuyorum: Çin
Füzesi ABD Tankını Yok Etti.
Bu başlıkta bir tatmin yok mu? Haset üzerinden
gelen bir intikam.
Kahrolsun ABD diyen bir yanımız hazır zaten. Vurdu ya da
isabet etti değil ‘Yok etti’…. Sürecin ikinci ayağı başlıktan sonra bir beklenti
içine girmemizle başlıyor. Şahsen benim kafamda bir sahne hemen uyanıyor: ABD tankının mevzilenebileceği
en yakın coğrafik konum Çin’in Vietnam sınırı. Geri plandaki bilgim bu
mizansenle uyumlu. Vietnam epey zamandır Çin’le toprak sorunlarından ötürü ABD’nin
kendisine uyguladığı silah ambargosunu kaldırması için uğraşmıştı. 2015
yılında Vietnam, ABD ile Ortak Vizyon Anlaşmasını imzalamıştı. ABD ile Çin’in
doğrudan karşı karşıya geleceği yer orasıydı. Çin, Vietnam sınırından tampon bölgeye giren ABD
tankını füzeyle vurmuştu. Süper iki devlet arasında dünya barışını tehdit eden
ciddi bir sorun. Hemen devamını okuyalım... Peh! Haber metni bu hayalimi boşa çıkarıyor. Meğer
Peşmergelerin elinde olan Çin füzesi Irak’ın elinde olan ABD tankını vurmuştu. İnsanlar
arasındaki savaş sanki nesnelerin menşei arasındaki savaştı. Sanki ABD ve Çin
Irak’ta düzenlenen silah fuarına katılmışlar ve gösteri yapıyorlardı. Cümleyi ‘sanki’yle
şartlasak bile bunun gerçeğe hiçbir zararı yoktu. Absürt olan buydu. Olası bir Kürdistan devletine karşı İran
ve Türkiye’yle müttefik olan Irak’ın ABD tankına, ABD’nin el altından
desteklediği Kürtler Çin füzesiyle karşılık veriyordu. Vekalet savaşı ama sanki
silahların müvekkil ilişkisi sürekli değişiyordu. Bütün bu karmaşayı başlık
sadeleştiriyor ve aşağılık yanımıza sesleniyordu: Kahrolsun imrendiklerimiz!
Çin füzesi, ABD tankını yok etti
ABD yapımı M1A1 Abrams tankı, Çin yapımı HJ-8 füzesiyle vuruldu.
(Sol gazetesinin 27 Ekim 2017 haber başlığı)
Augustinus İtiraflar’ının henüz ilk
sayfalarında 16 yaşındayken arkadaşlarıyla karıştığı bir olayı anlatır.
“Bağımızın yakınlarında bir armut ağacı
vardı, armutlar öyle iştah açıcı da değillerdi. Ben ve bir sürü genç gece
yarılarına kadar alanlarda oynadık. Gecenin karanlığından yararlanarak armut
ağacının yanına gittik ve ağacı silkeledik ve düşen armutları topladık.” (1)
Augustinus bu ergenlik kabahatini abartarak kendini hırsız diye suçlar. Kendine karşı bu cüretkâr kıyımda ilginç
bir kurnazlık vardır aslında. Bir kere bu “hırsızlık” itirafına tam 7 sayfa
ayırır. Kendini o kadar suçlar ki Tanrı’ya bir şey bırakmaz. Böyle diyeceğiz
ama biraz dikkat edince itiraf etmenin bundan çok daha öte bir amacı olduğunu
anlarız. Nihayetinde Tanrı’nın bildiği bir günahı itiraf etmiş de sayılmazsınız
değil mi? Augustinus da insanlara itiraf ediyordu?
Hangi insanlara?
Bunu tesadüfen Michael Parenti’nin Gizem
Olarak Tarih’ini okurken buldum. İsa’nın çileci, yoksul ve bağnaz takipçilerine
kendilerini beğendirmek isteyen varlıklı kilise liderleri kendi zengin köklerini
küçümser göründüler. Augustinus da başlarda, Hippo piskoposu olarak görev
yaptığı sıralarda şu duyuruyu yaptı: “Pahalı bir giysi… bir piskoposun giyeceği
bir elbise olarak kimi zaman bana hediye edilebilir, ama bu, fakir bir ana babanın kendisi de fakir olan
oğulları Augustinus’a yakışmaz.”(2)
İtiraflar’ını okurken anlıyoruz ki Augustinus
hiç de fakir değilmiş, ailesinin bağı bahçesi varmış. Bunu güzelce itiraf ediyor, “bağımızın
yakınlarında” diyor. Sahiciliğin tam da daha önce söylediği bu yalanı itiraf
etmeye dayanması gerekirken, armut çalma itirafındaki abartı diğerini gölgede
bırakıyor. İtirafın işlevi doğrular arasından seçim yapmaktır.
İnsanlar matbaanın icadından önce kime yazıyordu?..
(1)Augustinus, İtiraflar, Çev. Dominik Pamir, s.35, İst. 1997
(2) Michael Paranti, Gizem Olarak Tarih, Çev. Ali Çakıroğlu, İst. 2004
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder