Julia Kristeva’nın yazdığı İğrençlik Üzerine Deneme’sini okuduğum
sırada Güney Kore’li yönetmen Bong Joon-ho’nun Parasite’sini izledim. Hoş bir tesadüf.
Tesadüfün daha güzeli hayattan geldi. Kapıcı, apartmanı
silerken geride ağır bir deterjan kokusu bırakıyor dedi M., ayrıca bazen çamaşır suyu
kokusu. Kapıcının bunu işini abartmak için yaptığını ekledi. Bu beni biraz
düşündürdü. Keskin hijyen kokusunun gerçekte az temizliğin yerini tutması, yani böyle bir şeyin kapıcının kurnazlığı olabileceği.
Aklıma Peter Handke’nin alt sınıfın temizlik tutkusuyla ilgili sözü geldi, şimdi kitaplığa bakıp o sözün geçtiği kitabı buldum. “Temizlik, yoksulları toplumsal kılıyordu. Toplumsal gelişme, aklanıp paklanma eğitiminden oluşuyordu; sefiller temizleşince, saygı belirten bir sözcüğe dönüşüyordu ‘temizlik’.” (1)
Aklıma Peter Handke’nin alt sınıfın temizlik tutkusuyla ilgili sözü geldi, şimdi kitaplığa bakıp o sözün geçtiği kitabı buldum. “Temizlik, yoksulları toplumsal kılıyordu. Toplumsal gelişme, aklanıp paklanma eğitiminden oluşuyordu; sefiller temizleşince, saygı belirten bir sözcüğe dönüşüyordu ‘temizlik’.” (1)
Ama M.’nin söyledikleri Peter Handke’nin sözünü doğrulamaya
yaramıyordu. Bu iki söz yan yana gelince aksine bir temizlik ikilemi ortaya
çıkmıştı şimdi. Ben her zaman birinin bir şeyi yaparken niyetini keşfetmektense
onu o niyete sürükleyen bilinçdışını çözümlemeyi tercih ederim. Şuradan
başlayacağız:
Alt sınıf iki defa kirli olan taraftaydı. Birincisi kendi
kirini temizleyemiyordu, sürekli kendi kiriyle baş başa kalmak zorundaydı… temizlik
bir faaliyet görünümü olarak onun için bu kenar semtte ve bu virane evde ona
itibar kazandıracak belki de tek şeydi; kendisini üst sınıfla buluşturan bir yöntem olarak temizlik. İkincisi üst sınıfın atıklarını
temizlerken onların geride bıraktığı kirine bulaşıyordu. Bu adın onlara
dışarıdan takıldığının belirtisi; yoksa adlarının temizlikçi yerine ‘pisçi’
olması daha yakışık alırdı. Ama üst sınıfın ‘temiz’ itibarı temizlikçinin “itibarı”na bağlı, pisliği üstlenmesi adının bu ilişkiyi (nihayetinde pislik üst sınıfın pisliğiydi) deşifre etmesi yüzünden yanlış bir seçim olurdu. ‘Pisçi’ yerine temizlikçi demesi üst sınıfın ad verme yetkisini kötüye kullanmaktan
kaçınması gibi bir nezaketten kaynaklanmıyor; aldanmayalım, ‘temizlikçi’ temizlikçinin itibarının ironize
edilmiş hali. Adının temizlikçi olması tuhaf bir metafor potansiyeli
de barındırıyor. Mafyanın düşmanlarını
temizlerken, olay yeri temizlikçisi diye cesedi, dna izlerini vb yok eden
yan bir iş kolunun, sözcüğün yan anlamından doğması mesela. Bu metaforun ilginçliği, temizlikçi
sözcüğünün patron ve işçi arasında kurduğu hiyerarşiyi mafyöz ilişkiye devredebilmesi.
Temizlikçi, sadece üst sınıfın kirini temizleyen değil, bu
kirin sırdaşı da. Belki de sözcük metaforik anlamını tam da buradan alıyor. Bu
ağzı sıkı olma yükümlülüğünü tanık olduğu bir şeyi saklamak olarak anlarsanız
yanlış anlaşılırım... hemen müdahale ediyorum: Kirin sözünü etmemek, kir üzerine
doğrudan temizlikçiyle konuşmamak uyulması gereken bir protokol. Parasite filmi
bu protokolü anlatan son derece yaratıcı iki sahne sunuyor bize.
Yazının bundan sonrası filmi sonradan izleyecekler için spoiler
içeriyor.
Erkek ve kız iki genç kardeş birbirlerini tanımıyorlarmış gibi zengin bir malikânede öğretmen olduktan sonra hileyle
anne ve babalarını da işe alma yoluna giderler.
Kız kardeşe düşen hile, patronun şoförüyle yolculuk yaparken gizlice
külotunu çıkarıp arabanın arka koltuğunun altında bırakmak. Ev sahibi patron, şoförünün sürdüğü arabasında daha önce kızın kasten bıraktığı külotu bulur,
koltuğun altına tıkıştırılmış külotu kalemiyle alır, burnuna götürür ve
irkilir. Sahne, patronun kirli olanla doğrudan karşılaşması ve kokudan tiksinmesi. Filmde koku
ister istemez imgeselleşir. Çünkü koku seyirciye iletilemez ancak mimikle gösterilir. Tiksinmeyi bir ara form olarak mimikle yeniden oluşturan patronun bu hali aslında kokuyu iki kez imgeselleştirir; birincisi kötü kokmak, ikincisi cinselliğin artığı olarak kötü kokmak. Üst sınıf
tiksinmenin düz anlamına daha yakındır; kokuyla karşılaştığında hemen yüzde beliren tepki mimik. Yüze bulaşan değil, yüzünden dışarı atmak, diğerine yansıtmak için oluşan tiksinti. Patron oturduğu yerden şoföre bakar (şoför onu
görmez) ve ona bir şey söylemez. Neden söylemez? İşte sınıflar arası protokol
dediğimiz şey. Adam eve gelince kanepenin ucunda yatan kadının (kocasının geliş
saati olduğu için eğreti biçimde yatıyor; bu yatışı kadının varlığının eve
nüfuz etmediğini, alt sınıfla kocasının sınıfı arasında tampon bölgede olduğunu
gösteriyor) suçüstü yakalanmış gibi (mesai içinde kaytaran bir işçi gibi), ‘Geldin
mi?.. Yemek yedin mi?’ deyişi ve adamın peşinden koşturması. Adam içinde külotun
bulunduğu zarfı kadına uzatır (zarf, mektup gibi külotun varlığını dolayımlıyor,
moda deyişle ötekileştiriyor) ve külotu arabada bulduğunu söyler. Nihayetinde
şoförün arabanın arkasında bir kadınla yattığı ve kadının külotunu arabada
bıraktığı ikisinin de hemen inandığı bir senaryodur. Adam, “Genç bir adamın
seks hayatı elbette beni ilgilendirmez.” der, “ama neden benim arabamda
yapıyor? Yapıyorsan da kendi koltuğunda yap! Olacak iş mi yani bu yaptığı?
Koltuğuma spermlerini boşaltmaktan tahrik mi oluyor?.. Ama en garibi ne biliyor
musun? Arabada seks yaptıktan sonra geride yalnızca birkaç tel saç ya da küpe
falan kalır. Ama insan külotunu nasıl unutur ki?” Bu son soru külotun sahibi
kadının uyuşturucu bağımlısı olduğu sonucunu doğurur. Patron adam karısına şoförü
kastederek “Ona işten çıkarmak için bir bahane bulur musun?” der ve ilave eder,
“Külottan ya da seksten bahsetme, onun kadar alçalmayalım… Ona iyi bir tazminat
ver.”
Buraya kadar olanları maddeler halinde sıralayayım:
1.
Patron adam arabanın arka koltuğunda bir külot bulur. Bunu
direkt şoförüyle konuşmaz. Konuşmamasının sebebi alt sınıfın kiriyle yüz yüze
muhatap olmamaktır. Karısına söylediği gibi bu alçaltıcıdır.
2.
Haberi karısına verirken külotu zarfın içine koymuştur.
Külotun arabada unutulması üzerine yürüttüğü muhakemede kadının uyuşturucu
bağımlısı olduğuna karar verir. Bunu şoförle konuşmak daha da alçaltıcıdır.
3.
Adam şoförü işten çıkarmaya karar verir. Ama bunu kendisi
söylemez, karısına söylettirir. Karısının iki sınıf arasında tampon bölgede
olduğunu buradan da anlarız. Başka bir şey daha var, adam karısının seksten ve külottan bahsetmesini de istemez. Çünkü aleniyet iki sınıf arasındaki dengeyi bozar.
4.
‘Ona iyi bir tazminat ver.’ başımıza bela olmasın, yani bu iş
uzamasın.
Şoförün yerine işe giren babanın hilesi: karısını hizmetçi
kadının yerine işe sokmak için hizmetçi kadını tüberküloz gibi gösterir. Ev
sahibi kadın tüberküloz olduğuna inandığı hizmetçi kadını işten çıkarmaya karar
verir. Hileyi yapan babaya “Bunu sakın kocama söylemeyin,” der, “eve tüberkülozlu
bir hizmetçi aldığımı duyarsa beni lime lime doğrar.” Baba: “Endişelenmeyin
hanımefendi. Yalnız içimden atmam gereken bir şey var… Bu fitneleme olarak
görülebilir.” Kadın: “Merak etme tüberkülozdan bahsetmeyeceğim. Sessizce işten
çıkması için bir neden bulacağım.” Ev sahibi kadın hizmetçiyle konuşur ama biz
bunu duymayız.
Her iki örnekte de alt sınıftan duyulan tiksinti direkt
muhatabıyla konuşulmaz.
Üst sınıfın malikânesine sızan alt sınıf üyelerinin çürük
turp gibi kokması değil, bu kokunun ev sahipleri tarafından direkt onlarla
konuşulmaması sınıfsaldır.
Koku damgalar. Kokuyu yok etseniz de baştan öyle kokmuşsanız; koku, çağrışımı en güçlü duyum olduğu için azıcık bir kalıntı, azıcık bir esinti
sizi ‘kokuyor’ yaftasına geri götürür. Burun kokuyu alırken kokuyu kendine
taşır aslında, yani koklayan kokmuş da olur; çünkü koku denilen şey hayalet
değildir, partiküllerle gelir, son derece maddidir. Kokuyu ancak kokunun
kaynağından uzaklaşarak (ya da başka bir kokuyla) savuşturabilirsiniz. Koku
hafızasının kalıcılığı ‘iğrenç’in daha önce yaşanmış olmasıyla ilgilidir. ‘İğrenç’
tanınır bu yüzden, keşfedilmez; eskiyle bağlantısı kurulur. Üst sınıf kendi
iğrençliğini alt sınıf üzerinde görünür kılar.
Ama ‘iğrenç’ olmakla bir şeye iğrenç demenin birbirini
unutturduğu bir an gelir, iğrençlik farkında olmadan sınıflar arası özdeşlik
yaratır. Malikâne sahibi kadın ve adam bahçede kızılderili çadırında kalan
çocuklarını gözetim altında tutmak için salonda kanepede yatarlarken sevişmeye
başlarlar, adam kadının göğüs ucunu saat istikametinde okşarken “Arabanın arka
koltuğu gibi burası değil mi?” der. “O ucuz külot hâlâ duruyor mu? (Şoförün kız
arkadaşının bıraktığı) Onu giyersen beni çok azdırırsın?” Kadın “Sahi mi?” der,
“bana ilâç (yani uyuşturucu) al o zaman.”
‘İğrenç’ fanteziye dönüşür.
‘İğrenç’ sözcüğünün yeniyetmeler, sonradan görmeler arasında
çok yaygın kullanılması; geldiği yerle veya içinde bulunduğu ortamla arasına
koyduğu mesafe… sanki sözcüğün tanıdığı bir imtiyaz, sözcüğü kullanmak bir çeşit reşit olma hakkıyla geliyor; henüz sınıf atlamadan, sınıf atlamanın maddi
gereklerinden daha kestirme, daha kültürel bir yol izliyormuşçasına. İğrenç bulma deri değiştirme gibi kendinden bıraktığını
(terk ettiğini) diğerinde görmek: İğrenç!
Ne olursa olsun bir sınıftan tiksinmek için artı değerden
daha iğrenç bir şey yok. Artı değer ise Marx’ın dediği gibi koklayarak
anlaşılmaz.
(1) Peter Handke, Mutsuzluğa Doyum
(1) Peter Handke, Mutsuzluğa Doyum
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder