1 Aralık 2019 Pazar

İğrenç (Parasite Filmi Dolayısıyla)






Julia Kristeva’nın yazdığı İğrençlik Üzerine Deneme’sini okuduğum sırada Güney Kore’li yönetmen Bong Joon-ho’nun Parasite’sini izledim.  Hoş bir tesadüf.


Tesadüfün daha güzeli hayattan geldi. Kapıcı, apartmanı silerken geride ağır bir deterjan kokusu bırakıyor dedi M., ayrıca bazen çamaşır suyu kokusu. Kapıcının bunu işini abartmak için yaptığını ekledi. Bu beni biraz düşündürdü. Keskin hijyen kokusunun gerçekte az temizliğin yerini tutması, yani böyle bir şeyin kapıcının kurnazlığı olabileceği. 

Aklıma Peter Handke’nin alt sınıfın temizlik tutkusuyla ilgili sözü geldi, şimdi kitaplığa bakıp o sözün geçtiği kitabı buldum. “Temizlik, yoksulları toplumsal kılıyordu. Toplumsal gelişme, aklanıp paklanma eğitiminden oluşuyordu; sefiller temizleşince, saygı belirten bir sözcüğe dönüşüyordu ‘temizlik’.” (1)


Ama M.’nin söyledikleri Peter Handke’nin sözünü doğrulamaya yaramıyordu. Bu iki söz yan yana gelince aksine bir temizlik ikilemi ortaya çıkmıştı şimdi. Ben her zaman birinin bir şeyi yaparken niyetini keşfetmektense onu o niyete sürükleyen bilinçdışını çözümlemeyi tercih ederim. Şuradan başlayacağız:


Alt sınıf iki defa kirli olan taraftaydı. Birincisi kendi kirini temizleyemiyordu, sürekli kendi kiriyle baş başa kalmak zorundaydı… temizlik bir faaliyet görünümü olarak onun için bu kenar semtte ve bu virane evde ona itibar kazandıracak belki de tek şeydi; kendisini üst sınıfla buluşturan bir yöntem olarak temizlik. İkincisi üst sınıfın atıklarını temizlerken onların geride bıraktığı kirine bulaşıyordu. Bu adın onlara dışarıdan takıldığının belirtisi; yoksa adlarının temizlikçi yerine ‘pisçi’ olması daha yakışık alırdı. Ama üst sınıfın ‘temiz’ itibarı temizlikçinin “itibarı”na bağlı, pisliği üstlenmesi adının bu ilişkiyi (nihayetinde pislik üst sınıfın pisliğiydi) deşifre etmesi yüzünden yanlış bir seçim olurdu. ‘Pisçi’ yerine temizlikçi demesi üst sınıfın ad verme yetkisini kötüye kullanmaktan kaçınması gibi bir nezaketten kaynaklanmıyor; aldanmayalım, ‘temizlikçi’ temizlikçinin itibarının ironize edilmiş hali. Adının temizlikçi olması tuhaf bir metafor potansiyeli de barındırıyor.  Mafyanın düşmanlarını temizlerken, olay yeri temizlikçisi diye cesedi, dna izlerini vb yok eden yan bir iş kolunun, sözcüğün yan anlamından doğması mesela. Bu metaforun ilginçliği, temizlikçi sözcüğünün patron ve işçi arasında kurduğu hiyerarşiyi mafyöz ilişkiye devredebilmesi.


Temizlikçi, sadece üst sınıfın kirini temizleyen değil, bu kirin sırdaşı da. Belki de sözcük metaforik anlamını tam da buradan alıyor. Bu ağzı sıkı olma yükümlülüğünü tanık olduğu bir şeyi saklamak olarak anlarsanız yanlış anlaşılırım... hemen müdahale ediyorum: Kirin sözünü etmemek, kir üzerine doğrudan temizlikçiyle konuşmamak uyulması gereken bir protokol. Parasite filmi bu protokolü anlatan son derece yaratıcı iki sahne sunuyor bize.


Yazının bundan sonrası filmi sonradan izleyecekler için spoiler içeriyor.


Erkek ve kız iki genç kardeş birbirlerini tanımıyorlarmış gibi zengin bir malikânede öğretmen olduktan sonra hileyle anne ve babalarını da işe alma yoluna giderler.


Kız kardeşe düşen hile, patronun şoförüyle yolculuk yaparken gizlice külotunu çıkarıp arabanın arka koltuğunun altında bırakmak. Ev sahibi patron, şoförünün sürdüğü arabasında daha önce kızın kasten bıraktığı külotu bulur, koltuğun altına tıkıştırılmış külotu kalemiyle alır, burnuna götürür ve irkilir. Sahne, patronun kirli olanla doğrudan karşılaşması ve kokudan tiksinmesi. Filmde koku ister istemez imgeselleşir. Çünkü koku seyirciye iletilemez ancak mimikle gösterilir. Tiksinmeyi bir ara form olarak mimikle yeniden oluşturan patronun bu hali aslında kokuyu iki kez imgeselleştirir; birincisi kötü kokmak, ikincisi cinselliğin artığı olarak kötü kokmak. Üst sınıf tiksinmenin düz anlamına daha yakındır; kokuyla  karşılaştığında hemen yüzde beliren tepki mimik. Yüze bulaşan değil, yüzünden dışarı atmak, diğerine yansıtmak için oluşan tiksinti.  Patron oturduğu yerden şoföre bakar (şoför onu görmez) ve ona bir şey söylemez. Neden söylemez? İşte sınıflar arası protokol dediğimiz şey. Adam eve gelince kanepenin ucunda yatan kadının (kocasının geliş saati olduğu için eğreti biçimde yatıyor; bu yatışı kadının varlığının eve nüfuz etmediğini, alt sınıfla kocasının sınıfı arasında tampon bölgede olduğunu gösteriyor) suçüstü yakalanmış gibi (mesai içinde kaytaran bir işçi gibi), ‘Geldin mi?.. Yemek yedin mi?’ deyişi ve adamın peşinden koşturması. Adam içinde külotun bulunduğu zarfı kadına uzatır (zarf, mektup gibi külotun varlığını dolayımlıyor, moda deyişle ötekileştiriyor) ve külotu arabada bulduğunu söyler. Nihayetinde şoförün arabanın arkasında bir kadınla yattığı ve kadının külotunu arabada bıraktığı ikisinin de hemen inandığı bir senaryodur. Adam, “Genç bir adamın seks hayatı elbette beni ilgilendirmez.” der, “ama neden benim arabamda yapıyor? Yapıyorsan da kendi koltuğunda yap! Olacak iş mi yani bu yaptığı? Koltuğuma spermlerini boşaltmaktan tahrik mi oluyor?.. Ama en garibi ne biliyor musun? Arabada seks yaptıktan sonra geride yalnızca birkaç tel saç ya da küpe falan kalır. Ama insan külotunu nasıl unutur ki?” Bu son soru külotun sahibi kadının uyuşturucu bağımlısı olduğu sonucunu doğurur. Patron adam karısına şoförü kastederek “Ona işten çıkarmak için bir bahane bulur musun?” der ve ilave eder, “Külottan ya da seksten bahsetme, onun kadar alçalmayalım… Ona iyi bir tazminat ver.”


Buraya kadar olanları maddeler halinde sıralayayım:

1.       Patron adam arabanın arka koltuğunda bir külot bulur. Bunu direkt şoförüyle konuşmaz. Konuşmamasının sebebi alt sınıfın kiriyle yüz yüze muhatap olmamaktır. Karısına söylediği gibi bu alçaltıcıdır.
2.       Haberi karısına verirken külotu zarfın içine koymuştur. Külotun arabada unutulması üzerine yürüttüğü muhakemede kadının uyuşturucu bağımlısı olduğuna karar verir. Bunu şoförle konuşmak daha da alçaltıcıdır.
3.       Adam şoförü işten çıkarmaya karar verir. Ama bunu kendisi söylemez, karısına söylettirir. Karısının iki sınıf arasında tampon bölgede olduğunu buradan da anlarız. Başka bir şey daha var, adam karısının seksten ve külottan bahsetmesini de istemez. Çünkü aleniyet iki sınıf arasındaki dengeyi bozar.
4.       ‘Ona iyi bir tazminat ver.’ başımıza bela olmasın, yani bu iş uzamasın.


Şoförün yerine işe giren babanın hilesi: karısını hizmetçi kadının yerine işe sokmak için hizmetçi kadını tüberküloz gibi gösterir. Ev sahibi kadın tüberküloz olduğuna inandığı hizmetçi kadını işten çıkarmaya karar verir. Hileyi yapan babaya “Bunu sakın kocama söylemeyin,” der, “eve tüberkülozlu bir hizmetçi aldığımı duyarsa beni lime lime doğrar.” Baba: “Endişelenmeyin hanımefendi. Yalnız içimden atmam gereken bir şey var… Bu fitneleme olarak görülebilir.” Kadın: “Merak etme tüberkülozdan bahsetmeyeceğim. Sessizce işten çıkması için bir neden bulacağım.” Ev sahibi kadın hizmetçiyle konuşur ama biz bunu duymayız.


Her iki örnekte de alt sınıftan duyulan tiksinti direkt muhatabıyla konuşulmaz.


Üst sınıfın malikânesine sızan alt sınıf üyelerinin çürük turp gibi kokması değil, bu kokunun ev sahipleri tarafından direkt onlarla konuşulmaması sınıfsaldır. 


Koku damgalar. Kokuyu yok etseniz de baştan öyle kokmuşsanız; koku, çağrışımı en güçlü duyum olduğu için azıcık bir kalıntı, azıcık bir esinti sizi ‘kokuyor’ yaftasına geri götürür. Burun kokuyu alırken kokuyu kendine taşır aslında, yani koklayan kokmuş da olur; çünkü koku denilen şey hayalet değildir, partiküllerle gelir, son derece maddidir. Kokuyu ancak kokunun kaynağından uzaklaşarak (ya da başka bir kokuyla) savuşturabilirsiniz. Koku hafızasının kalıcılığı ‘iğrenç’in daha önce yaşanmış olmasıyla ilgilidir. ‘İğrenç’ tanınır bu yüzden, keşfedilmez; eskiyle bağlantısı kurulur. Üst sınıf kendi iğrençliğini alt sınıf üzerinde görünür kılar.


Ama ‘iğrenç’ olmakla bir şeye iğrenç demenin birbirini unutturduğu bir an gelir, iğrençlik farkında olmadan sınıflar arası özdeşlik yaratır. Malikâne sahibi kadın ve adam bahçede kızılderili çadırında kalan çocuklarını gözetim altında tutmak için salonda kanepede yatarlarken sevişmeye başlarlar, adam kadının göğüs ucunu saat istikametinde okşarken “Arabanın arka koltuğu gibi burası değil mi?” der. “O ucuz külot hâlâ duruyor mu? (Şoförün kız arkadaşının bıraktığı) Onu giyersen beni çok azdırırsın?” Kadın “Sahi mi?” der, “bana ilâç (yani uyuşturucu) al o zaman.”
‘İğrenç’ fanteziye dönüşür.


‘İğrenç’ sözcüğünün yeniyetmeler, sonradan görmeler arasında çok yaygın kullanılması; geldiği yerle veya içinde bulunduğu ortamla arasına koyduğu mesafe… sanki sözcüğün tanıdığı bir imtiyaz, sözcüğü kullanmak bir çeşit reşit olma hakkıyla geliyor; henüz sınıf atlamadan, sınıf atlamanın maddi gereklerinden daha kestirme, daha kültürel bir yol izliyormuşçasına. İğrenç bulma deri değiştirme gibi kendinden bıraktığını (terk ettiğini) diğerinde görmek: İğrenç!


Ne olursa olsun bir sınıftan tiksinmek için artı değerden daha iğrenç bir şey yok. Artı değer ise Marx’ın dediği gibi koklayarak anlaşılmaz.

(1) Peter Handke, Mutsuzluğa Doyum




Hiç yorum yok:

Yorum Gönder