17 Temmuz 2021 Cumartesi

YURTSAMAK

 


YURTSAMAK

Yurtsamak nedir? 

Kendini ait hissetmediğin bir yeri benimsemek… Yabancısı olduğun o yerin ahalisinin zamanla sana aşina olması biçiminde tersinden de işleyen bir süreç. Haneke’nin Bilinmeyen Kod filminin (2000) son sahnelerinde göçmen kadın caddede kendine oturacak bir yer arar, bir pasajı gözüne kestirir ama hemen dalmaz oraya, önce bir tereddüt yaşar, oradan uzaklaşır ve tekrar döner, tereddüdünü giderecek işareti bulur nihayet (bulur mu?), eşiğe gazete kâğıdı koyarak oturur, sırtını sütuna dayar. Bitişik dükkandan bir kadın çıkar, oturan göçmen kadını inceler ve içeri girer, çalışanlardan biri gibidir. Biraz sonra iki görevli gelir ve göçmen kadını oradan uzaklaştırır. Göçmen kadın oturduğu yeri yurtsamak istemiş ama becerememiştir.

 

Şimdi anlatacaklarım yurtsamayı becermekle ilgili. Herhalde bir yıl oldu, istasyon merdivenlerinin karşısına tezgâh kurdular. Mevsimlik meyve satıyorlar. Yanlarında bir bank var. Bank hem oturdukları yer, hem de tezgâhın uzantısı gibi. Bank sabit olduğu için tezgâh kalksa da onların yokluğunda sanki onları temsil eden kerteriz noktası. İki kişiler, ben onlara baba oğul ilişkisini yakıştırdım. Gündüz saatlerinde oğul tek başına, akşam mesai dönüşünde ortalığın kalabalıklaştığı sıralarda baba da geliyor. İlk başlarda sesleri cılız çıkıyordu, çekingendiler. Banka oturmuyorlardı. Şimdi bakıyorum yayılarak oturuyorlar, bank onların. Elinde poşetle yaşlı bir kadın geliyor, oturabilir miyim diyor. Tabi buyurun teyze diyor oğul. Artık nazik olma hakları var. Nezaket nedir? Güçten feragat etmenin incelikli bir yoludur. Yurtsayınca nazik de oluyorsunuz, yurtsayamayınca kabalığı üzerinize çekiyorsunuz.  

 

 JOUİSSANCE

Bazı şeyleri deli gibi yiyorum, bir tür dalgınlıkla. Kirazı mesela. Ağızda çıtır çıtır, soğuk. Hep en iyilerini seçiyorum. Kalanların en iyisini seç! Oyunun adı bu. Bir bakmışım kabın sonuna gelmişim. En sonuncusu pembemsi, amorf, küçük bir kiraz. Kaçarı yok onu da atıyorum ağzıma… Çilek yerken daha farklı, en tatlısını seçmeye çalışıyorsun ama standardı yok, görüntü aldatıcı. Tatlı bir tane yedin miydi şeklinden genelleme yapıyorsun ve aynısından bir tane daha yiyorsun, ama bu kez tadı yavan. Ağzında kalan yavanlığı gidermek için tekrar sondaja başlıyorsun tatlıyı bulduğunda tekrar aynı tadın peşine düşüyorsun…

 

ÇAMAŞIR ASAN KADINLAR

Kadınları en çok çamaşır asarlarken izlemeyi sevdim. Bu, onlara özel bir dalgınlık veriyordu, ben de kaçgöç durumuna düşmüyordum. Arkaları dönük, ağızlarına kıstırdıkları mandallar, ayakları üzerinde ipe uzanmışlar.

 

YOL

Elinde palasıyla balta girmemiş ormanda ilerleyen bir vahşiyi düşünüyorum. Kendine yol açıyor. Yol bizi doğanın içine götürür, ama doğanın dışına da atar. Yol sayesinde (ya da yol yüzünden) doğa hep uzağımız olur: Yoldan görünen ama yolun dışında kalan.

 

KOMŞUDA PİŞER…

Komşudan gelen yağda kavrulan soğan kokusu, kendisi bir yemek olmadığı halde (öyle bir şeyi yemeyi arzulamadığımız halde) iştah kabartır. Pişecek yemeği haber veren bu ön belirti, yemekle aramızda bir çöpçatanlık yapar. İşte çağrışım kavramının dört başı mamur halidir bu.

 

ÖZLEM

 “Seni özlüyorum, hepsi bu.”

“Ben de seni özlüyorum.”

“Ben de seni özlüyorum diyorsun ya o zaman seni daha çok özlüyorum.”

“Birbirimizin seni özlüyorum demesini özlüyoruz.”

 

İYİMSERLİK

Bir kolu yoktu, patikanın uçurumun kenarından geçtiği ancak tutunarak yol alabileceği kısma gelmişti sıra. Çıkıntılara ve kayanın içinden filiz vermiş dal parçalarına tutunması gerekiyordu, öyle bir yere geldi ki diğer kolunun olmadığını bir an unuttu, tutunmak istediği çıkıntı oradaydı ama artık çok geçti, çarpa çarpa iki yüz metrelik uçurumdan aşağı düştü… Kolunun olmadığını unutmak… (o öldüğü için bu yorumun başkasına ait olduğunu bilerek), nasıl bir iyimserlik böyle?


DÜRÜSTLÜK

Söylediklerimizle yaptıklarımız aynı olursa bunun adına dürüstlük değil saflık denir. Dürüstlük, en az bir adım ötesidir: söylediklerinizle yaptıklarınız aynı olmayacak (genellikle durum budur), bunun farkına varacak ve bundan söz etmeye hevesli olacaksınız.


DEYİMLERLE KONUŞMAK

Kızımın bir arkadaşı başka bir arkadaşına söylemiş: "Darısı senin başına mı demem lâzım, alttan mı almam lâzım bilemedim."





Hiç yorum yok:

Yorum Gönder