PALTO
Fazlı Necip’in Menfi adlı romanının kahramanı Ekrem, Mekteb-i Sultani'de (Galatasaray Lisesi) okurken eline geçen yüklü miktarda parayla kendine yeni
giysiler alır. Çevresinde görüp özendiği, içinde uhde kalmış şeyler: yüksek
yakalı gömlek, iskarpin, plastron, kravat, gümüş saplı bir baston, ipekli
çoraplar, inme zinciriyle altın çerçeveli gözlük –gözü bozuk olmadığı halde o
zamanlar moda olan kelebek gözlük- ve saat. Ama tüm bu aldıklarının içinde bir
giysi vardı ki dikkatimi çekti, işlevinin tamamen dışında fiyakasıyla içi
atlaslı pardösü… giymek için değil kolunda taşımak için satın almıştı. Yıl
1890’ların sonu. Batı’dan gelme bir kombin bu. Neden mevsimlik giymek yerine
kolunda taşımak? Antropolijide nedenselliği ortaya çıkış saiklerinde değil,
alışkanlıkları koşullandırmasında aramak gerekir (Burada söz biraz muğlak,
üzerinde durmayın kendime bir not sadece). Bir kere atlas kumaş pahalı, giyince
içte kaldığı için görünmüyor, kolda taşınması değerini teşhir ediyor. Sözcüğün
Almanca anlamı yardımcı olabilir, giymek (tragen) fiili aynı zamanda taşımak
anlamına da geliyor. Gömleği giyersiniz keza çantayı da giyersiniz. Pardösüyü
taşıma işleminde “ama”, “keza” olur. Elde bir şey taşımak bir statü
davranışıdır, meşguliyet verir, diğeriyle aradaki mesafeyi olağanlaştırır.
Başka? Gogol’un Palto’su gibi bir zenginlik işaretidir. Ama elde taşıyarak
pardösüyü küçümsediği için, diğerinin imrenmesini de küçümser, dolayısıyla
ekstradan zenginlik işareti…
Omza atılan palto. Bu mertebeye nasıl geldik? Bunlar
hep toplumsal, tarihsel göstergeler, daha ayrıntılı bakarsan bireysel
göstergeler.
İsmail Saymaz Veyis Ateş’e 50 bin Euro’luk paltosunu
soruyor. Veyis Ateş de nihayet doğruyu söyleyeceği bir şey buluyor ve paltoyu
diktirdiği terzinin adını veriyor, 6 bin- 7 bin lira civarı diyor. İsmail
Saymaz’ın sormadığı soru şu: Neden 50 bin Euro’luk paltonun aynısı gibi
diktirdin?..
İSİM DEĞİŞTİRME
Alparslan Türkeş, Oğuzhan Asiltürk… böyle isimler var yakın tarihimizde. Sonradan alınmış isimler; annelerinin, ninelerinin, babalarının, dedelerinin taktığı isimleri artist gibi, şarkıcı gibi değiştirenler. Hem Alparslan hem Türk-eş, hem Oğuzhan hem Asil-türk. Türkzâdeler... Osmanlı'nın son dönemlerinde bürokrasi dışındaki toplumun yüksek tabakasına mensup seçkin kişilerin çocuklarının Paris'e gidip toptan kibarzâde olmaları gibi, değiştir ismini bütün o soyağacı araştırmalarını bir kenara koy kestirmeden Türkzâde ol. Yeni bir seçkinlik arayışı değil mi bu!
Politik hedefleri
isimleri üzerinden kurdukları hayalleri içeriyor. Hadi eski isimlerinden utanmadıklarını
varsayalım (etnik kökeni kastetmiyorum, bu aslında en ilkel haliyle aile kökeni
utancı -taşra utancı- değil mi?), ama yeni isimleriyle yüceleceklerini
hesaplamışlar. Kendi milatlarını kendilerinden başlatacak kadar Napolyon
Bonapart, etnik kökenlerini ta ötelere yerleştirecek kadar da Kaşgarlı Mahmut.
İsim değiştirme insanı manik biçimde bölüyor: Eski ben, şimdiki ben. Kendini kendine unutturma çabası var burada. Daha önemlisi 'yeni ben'i yutturma arzusu ve peşlerine taktıkları kütlede yarattıkları illüzyon…
Yakın tarihimizde isim değiştirmeler üzerine bir araştırma?..
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder