9 Ocak 2023 Pazartesi

Bir Çocukluk Anısı

 


Yer Görele Hasan Ali Yücel İlkokulu, yaş yedi, bilemedin sekiz. Üçüncü veya dördüncü sınıftayım, sınıftakilerin en küçüğüyüm ama kalıbım onlara denk, yaşımı kimseye söylemiyorum. Babam sınıf birincisi kim diye soruyor ikide bir, ben de hâkimin oğlu diyorum. Hâkimin oğlu sınıfımıza yeni geldi, herhalde babası kasabaya tayin olunca. Öğretmenin ilgisi de hemen ona kaydı, en çok sözü o alıyor, en çok sesli okumayı o yapıyor, en çok tahtaya o kalkıyor, en çok aferin ona gidiyor. Sınıf birinciliğinden anladığım bu.

 

Benim de babama bir sorum var, baba diyorum kasabada en güçlü kişi kim? Kaymakam mı hâkim mi? Babam hükümet konağında memur. O kadarına aklım eriyor, babamın kasabanın en güçlü kişisi olmadığı kesin. Şimdi düşününce bu soruyu babamdan rövanşı alma arzusuyla sorduğumu varsayabilirim. Babamın bir an kafası karışıyor, ama cevabını veriyor, kaymakam diyor. Babalar eninde sonunda makul bir cevap verir. Hâkim değil mi diyorum. Babamın yine kafası karışıyor, ikisi de birbirine eşit diyor, kaymakam herkese karışır bir tek hâkime karışamaz. Babama bravo, Montesquieu’yu okumadı ama pratik yaşamdan güçler ayrılığını biliyordu. Ben yine de kaymakamı üstün görüyordum, hükümet konağında en iyi oda onundu, iki katlı binada hâkim alt kattaydı kaymakam üst katta. Benim üstünlükten anladığım buydu. Hem oğlundan dolayı hâkimin kasabanın en güçlü kişisi olması işime gelmiyordu.

 

Bir gün hâkimin oğluyla öğretmen kavgaya tutuştular. Hâkimin oğlu nasıl olduysa sıranın üzerine çıkmıştı, öğretmen ona adıyla hitap ederek in aşağı diyordu, hâkimin oğlu öğretmene sen sınıftan defol diyordu, senden nefret ediyorum!  Biz öğrenciler şaşkınlıkla izliyorduk, sınıfta sadece ikisinin sesi; öğretmenin alttan alan, hâkimin oğlunun bağıran sesi. Kavga nasıl sonlandı şimdi hatırlamıyorum. Ertesi gün ve daha ertesi gün hâkimin oğlu sınıfa gelmedi. Aradan kaç gün geçti? Bir sabah öğretmen bize hâkimin oğlunun hasta olduğunu ve sınıf olarak onu ziyaret edeceğimizi söyledi. Sınıf kalabalık, öğretmen gidecekleri seçti. Neye göre seçti? Kafasındaki protokole uygun olanları elbette. Seçilenler arasında ben de vardım. Birtakım yokuşlar çıktık, hâkimin karısı bizi kapıda karşıladı. Hâkimin oğlu küçük bir odada yatıyordu, bizi görünce neşelendi. Ayakta kalmadık, oturduk, herkes kendine sıkış tıkış bir yer buldu. Hâkimin karısı bize çay ikram etti. En net hatırladığım şey çay bardağı ve bardak altlığıydı. Hiç bizim evde kullandıklarımıza benzemiyordu, çayın tadı bile başkaydı. Çayın yanında kurabiyeler enfesti. Bir de duvarın rengi, soluk deniz yeşili.

 

Okula dönüşte bizimle gidemeyen çocuklar etrafımızı sardı, sanıyorum onlara yediklerimizi içtiklerimizi ballandıra ballandıra anlattık. Ben de anlattım mı? Sorusu bile berbat, kendimden utanmalıyım. Ama henüz adalet kavramını bilmesem de o zamandan beri içimde bir şeyin nasıl yıkıldığını hatırlıyorum. Önce öğretmen kavramının yerinde büyük bir boşluk oluştu. Bunun tek olumlu tarafı şu: dokunulmaz dediğim mutlak otorite hiç de ahım şahım değilmiş.



 


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder