17 Aralık 2017 Pazar

Turgenyev'de Tanışma Ritüelleri




Turgenyev okudunuz mu? Ben okudum. Aman ne hoş…

İlk Babalar ve Oğulları’nı okumuştum, peşinden İlk Aşk… Araya yıllar girdi. Sanıyorum okuduğum bir biyografide Dostoyevski’ye takındığı kibirli tutum Turgenyev’e karşı bir önyargı geliştirdi bende. O zamanlar taraf tutmak iyiydi, seçiciliği kolaylaştırıyordu. Sonra nedense Avcının Notları’nı okudum. Hadi nedense demeyeyim, nedenini biliyorum.  Asilzadelerin sürek avlarında; yani onlarca köpek, serf, hizmetçilerle yaptıkları avlarda insanlık tarihinin medeni bir dönüşümü gizliydi: avlanma artık protein ihtiyacından çok eğlenceye evrilmişti. Öte yandan sürek avı sıkı bir organizasyon gerektirdiğinden savaş provasıydı da. Hatırlayalım, o zamanlar yüksek subay kesimi asilzadelerden seçiliyordu. Ve her feodal bey gücüne göre emrinde olan köylülerden savaşa asker vermek zorundaydı… Hayır bunlar değil; beni Avcının Notları’na çeken şey sınıfsal uzlaşmaydı. Öyle ya sürek avında serflerle feodaller av ritüeliyle bir araya geliyorlardı. Aynı mekânı aynı duygularla ortak bir hedef etrafında paylaşıyorlardı. Evleri ve statüleri ayrı iki sınıf avda acaba birbirlerini daha çıplak görebiliyorlar mıydı? Hiyerarşiyi askeri biçimde yeniden üreten av ritüelinin paradoksu buydu. Ama gözlemin “yazı” tarafı yine asilzadelerin elindeydi tabi. Turgenyev içeriden bakabilmiş miydi?

Turgenyev giderek fakirleşmiş bir yazar. Avrupa seyahatleri ve başıboş hayatlar (bunların arasına sürgünleri de ekleyebiliriz). Avrupa'da yaşamak bir yönüyle o dönemin Rus asilzadelerini adım adım alt sınıfa yaklaştıran maddi harcamalar demekti. Harcamayla hem prestij kazanmak hem de maddi kayba uğrayıp alt sınıfa yaklaşmak tuhaf bir çelişki. Avrupa’da asilzadeliklerinden bir şey yitirmiyorlardı; gezip görmeleriyle, anılarıyla, oralarda tanıdıkları ileri gelenlerle, yabancı dilleriyle kendilerini onurlandırıyorlardı. Ama geniş toprakları ve bu topraklarla sahip oldukları serfler çok uzaktaydı, Avrupa’da tek başlarınaydılar. Rus ilericiliğinin alt sınıflarla empati kuran tarihsel kökünü bu maddi kayıplarda aramak gerekti. Onların sınıfsal uzlaşmaları biraz nostaljikti de.

Turgenyev’i okumaya devam ettim. Türkçede yayımlanmış neyi varsa aldım, bulamadıklarımı sahaftan temin ettim. Mektuplar’ını bile aldım. Meğer Turgenyev’in 6 binin üzerinde mektubu mevcutmuş, bendeki kitapta önemli şahıslara yazılmış 236 mektup var, Türkçeye çevrilmeyen başka bir versiyonunda 334 mektup varmış… Arefesinde, Asilzadeler Yuvası, Rudin… onlarca külliyatı iki haftada bitirdim. Zorum neydi? Buna okuma manyaklığı diyebiliriz. Dünyada birçok manyaklık türü arasında okuma manyaklığının en masumu olduğunu iddia edecek değilim, ama okumuş gibi görünenlerden ya da cüzi okuyup külli okumuş gibi görünenlerden daha halliceyim. Allah beterinden saklasın… Ha, ne arıyordum? Aslında hiçbir şey. Kendimi roman okumanın hazzına kaptırdım; dikkati dışarı salma, sürüklenme. Sonrası iyilik güzellik. Okuma manyaklığı zamanla bir okuma terbiyesi de kazandırmadı değil, külliyat halinde okuma tutkusu.

Turgenyevleri bitirince sonunda yer yatağıma uzandım, ellerimi ensemde kenetledim, ayaklarımı yavaşça çarşafın serinliklerine doğru kaydırdım. Isınmış ayakların serin çarşafla teması, Ah ne hazdır o… Sonunda bir şey geldi: Turgenyev’de tanışma ritüelleri…

İnsanın birbiriyle tanışması tuhaf. İlle aracı olacak. Ya mekân ya da biri. Ve başlangıç sözleri.

Beni tanışma ritüelinin döneme ait özgünlüğü ilgilendiriyor.

Babalar ve Oğullar’dan başlayayım.

Romanın adı kadar meşhur kahramanı Bazarov’u arkadaşı Arcade’in babasıyla tanıştırması. Romanın başında Arcade arkadaşı Basarov’la köye dönüşte kendisini özlemle bekleyen babasına:

“Babacığım, sana mektuplarımda sıkça bahsettiğim yakın dostum Basarov’u takdim edeyim. Bizim misafirimiz olmayı kabul etti.” der. (1)

Burada dikkat etmemiz gereken şey, Arcade’nin babasını Basarov’la tanıştırmadan önce ondan haberdar etmesi. Aynı şey Basarov için de geçerli. Gıyabında yarı tanıma tanışmaya hazırlayan teşvik edici bir rol oynuyor. Aracı olumlu anlamda diğerini mektuplarıyla dolduruyor. Herkes diğerinde ne bulacağını biliyor. Önyargı tanışmanın selametle sonuçlanması için psikolojik garanti. Misafiri taltif ederken yapılan şu inceliğe bakar mısınız: ‘Misafirimiz olmayı kabul etti.’ Bunun tanışma ritüelinde eşitliği bozan deplasmanda olma halini giderici bir hamle olmasını bir tarafa bırakalım ve asıl iki kişiyi tanıştıranın varlığında gezinelim.

Turgenyev’in romanları bir tanışma üçgeniyle ilerler. Birbirini tanıyan A ve B kişisi, diyelim B’nin A’ya tanıştırmak istediği C kişisi. A ve B noktaları bir doğru çizerken hayali C noktasının bir üçgen meydana getirdiğini düşünelim. İlişki kapalı alana dönüşüyor. C henüz ortalarda yok; B için var ama A için yok. Hazır ilişki sadeyken B’ye odaklanalım diyorum. B neden C’yi A’ya tanıştırmak ister?  B, zaten C’yi tanıyor. İki kişiyi birbirinden habersiz tanımanın mahzuru ne? Tabi soruyu böyle sormak Turgenyev’i de aşan bir soyutlama gerektiriyor. Önce bu soyut ihtiyaca cevap vereyim, gerisi gelecek. İnsanlar çoğullaşmak isterler. Her tanışma edimi diğerinin tanıdıklarından pay sahibi olarak genişler. Yabancı olanla tanıdık olan arasında bitmeyen gerilim. Yabancı, hiç tanımadığımız veya hakkında hiçbir şey bilmediğimiz, görmediğimiz biri değildir aslında. Yabancı az tanıdığımız ve tanımak istediğimiz biridir. Meçhul kişi… az bilginin bize yetmediği biri; onu hep “yabancı” olarak tutan eksik bilgi yüzünden (bazen bu eksik bilgi kasıtlı olabilir, yabancının gizemini muhafaza etmek için). Bu eksikliğin tanımanın ilk adımı olması... B, A ile C arasında köprü görevi görürken İki taraf için de eşit bir tanıştırma ediminde bulunmaz. Bu eşitliği bilmeden kendisi kurgular. İki taraftan biri diğerine göre daha yabancıdır. Bu kurguda avantaj yabancıdadır. B, A’yı tanımayı C’ye aksettirirken gıyabi, tahmin edilebilir, şahsen tanımaya uygun bir portre çizer ama diyelim C’yi A’ya tanıtırken amacı gizem uyandırmaktır. Bu gizemi aynı zamanda okuyucunun içine düştüğü tuzak, sürükleyicilik efsunu olarak düşünün. Burada biraz duralım, bir şeyi iyi açıklamam lazım. Tanıştırma ediminde eşitsizlikten söz ettim ya, aklımıza hemen A ile C arasındaki eşitsizlik gelmesin. Bu daha çok B’nin A ve C ile olan senlibenliliği arasındaki dengesizlikten kaynaklı bir parçalanma. C ötede olan A ise yakında olandır.

Romanın kısa bir bölümünde Bazarov’un hayranı Sitnikov diye birinin adı geçer. Silik, dikkat çekmeyen biridir ama roman bu adamın yüzü suyu hürmetine akar. Onun yakın arkadaşlarına tanıştıracağı tanıdık stokundan besleniriz. Bilirsiniz böyle kişiler bir ilişki merkezi gibi işler, bir dağıtım şebekesi gibi. Tanıdıklarını arşivlerler. İşte Bazarov sonradan âşık olacağı Madam Odintsov’la bu Sitnikov sayesinde tanışır. Bazarov ballı adamdır. Sevdiği kadının karşısında iki kez ön tanıtımdan geçer. Hem Sitnikov, hem de arkadaşı Arcade tarafından. Gittikleri baloda Madam Odintsov’la tanışır ama ayaküstü, gelişigüzel bir tanışmadır bu. Madam Odintsov daha çok Arcade ile konuşur. Bir ara ona uzakta dikilen Bazarov’u sorar.

“ ‘Bay Sitnikov (çöpçatan) sizi yanıma getirdiğinde yanınızda duran bey kimdi?’

“Arcade dostunu anlatmaya koyuldu. Ondan öyle detaylı ve coşkulu bahsediyordu ki, Madam Odintsov yüzünü ona dönüp dikkatle dinledi.”(2)

Turgenyev sonradan bizde bu gıyabında tanıma ile yüzleşerek tanıma arasında bir ikilem yaratır.

Benzer bir tanışma ritüeli için Rudin’e bakalım. Rivayet odur ki Turgenyev Rudin’i bizzat tanıdığı ve etkilendiği Bakunin’den esinlenerek yazmış. Roman bize baştan birkaç kişiyi tanıtır. Sonra onların ‘Baron’ diye birinden söz ettiklerini duyarız. Herkesin merakla beklediği bu Baron filozoftur, çok zekidir. Ama ‘Baron yerine Rudin gelir. Rudin de Baron’a yapılan övgülerin müvekkiliymiş gibi davranır. Belki de Turgenyev’in Bakunin’den aldığı bir intikam bu, bilemeyiz. Ama bu ön tanıma sonrası hayal kırıklığı asıl aşkta kendini gösterir. Hiç de tanıdığımız gibi biri değilmiş diyeceğimiz bir hayal kırıklığından söz etmiyorum, aksine hayal kırıklığına uğradıkça zenginleşen ve değişimini merakla takip ettiğimiz karakterler yaratmış Turgenyev.

Arefesinde romanında Bulgar milliyetçisi İnsarov, romanın kahramanlarından Bersenev’in arkadaşı Şubin’e tanıştırmak istediği kişidir. Bu tanışmayla aşk ilişkileri de çetrefilleşir. Aşk sanki bu uzakta olanın tanışma ritüeliyle içeriye sızmasını bekler.

Ya Duman’da?

“Bambayev, Litvinov’u çok iyi döşenmiş, aydınlık bir salonun orta yerinde ayakta duran, büyük çiftlik sahibine benzeyen, yakası açık, dar ve kısa ceketli, sabah pantolonlu, terlikli, kısa boylu birinin yanına getirdiğinde yüksek sesle şöyle dedi:

“ ‘Gerçek bir Rus, güvenilir bir genç olan Grigori Litvinov’u sizinle tanıştırmak isterim.’” (3)

Bambayev her zaman meteliksiz, aldığı borçlarla yaşayan, geri ödemeyen ortalarda amaçsızca dolaşan biridir. Turgenyev bize onu böyle tanıtır ama… izninizle tam da burada bir ayrım yapmak istiyorum: Turgenyev bize karakterlerini kendi tanıtırken, karakterlerin tanışma faslında sahneyi bu lüzumsuz adamların çöpçatanlığına terk eder. Yani bu adamlar hayatta lüzumsuzdurlar belki ama, roman için son derece gereklidirler.

Ya Ham Topraklar’da… Yeter. Sonra devam ederim… Biraz müzik.






(1)    Turgenyev, Babalar ve Oğullar, s.9, Çev. Nilgün Temren, Boyut Kitapları, İst.
(2)    Age s.95
(3)    Turgenyev, Duman, s. 14 Çev. Ergin Altay, İş Bankası yay. İst. 2012


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder