27 Temmuz 2016 Çarşamba

Mecaz Etkiler 1


Yazıları okurken en aşağıda Chopin'in Spring Waltz'ına tıklayın,  yazıyı sevmeseniz de zamanınız boşa gitmemiş olur...



                  JAPON İŞİ
1933’te Oshima Adası’nda pek az kişinin bildiği faal bir volkan olan Mihara Dağı’na iki genç tırmandı. Kraterin ağzından derinlerde fokur fokur kaynayan ateşi seyrederlerken biri diğerine “Anında yanacağım, duman ve güzellik içinde göğe yükseleceğim” dedi ve ilave etti “Bu sırrımı sakın kimseye söyleme!” Ve kendini boşluğa bıraktı. Arkadaşı sır tutamadı. Hayatın anlamı olmadığı için değil, intihar hayatlarını anlamlı kılacağı için sadece 1936 yılında en az 600 kişi Mihara’da kendini öldürdü. Sloganı tekrar edelim: ‘Anında öl, duman ve güzellik içinde göğe yüksel.’ Bunu ilk yapan kişide tahayyül sözden önce geliyordu, takipçilerinde ise tam tersi: önce söz, sonra tahayyül. Taklit hiçbir zaman tahayyül ve söz sıralamasında orjinaliyle çakışmıyor, bu yüzden taklit zaten… ama öldürüyor, sağlıcakla kalın.


                ABARTI
Görülen yılanlar hep abartılır. Riskin büyüklüğüyle sözünü dinletme arasındaki somut ilişkiye örnek olsun diye…


                BİLGİÇ
“Bütün insanlar doğaları gereği bilmek isterler.” Aristo’nun Metafizik’inin ilk cümlesidir bu ve kendi içinde bir çelişkiyi haber verir. İnsanlar ‘doğaları gereği’ diye bir ibare kullandığınız zaman, ‘insanların doğaları ne?’ diye bir soruyu atlamış olursunuz ve Aristo’nun çağı bu soruya cevap vermek için henüz çok erkendir. İnsanın çağüstü bilmekle ilgili doğasını şöyle ifade edebiliriz gene de: ‘Bilmiş olmak isterler.’ Bilmiş olmayı istemek, bilmeyi istemekten farklı. Bilmiş olmak istemek soruya cevap verir, soruyla hortlayan hafızayı makbul sayar. Ya da bilgiçlerin yaptığı gibi sözü hep bildiği, sözünü edeceği konuya getirir.


                OKUMAK
Kısır döngü; ‘kısır döngü’ diye olumsuzlayıcı bir sözle ifade edilmediği sürece güvenli bir bölgedir ve aslında bir mekânın adıdır. Kitap bir mekândır… Okuyucu depresyonu; okumak depresyonun nedeni olduğu halde, depresyondan çıkış için bir çözüm gibi de görünür…
Buradan kalkarak ‘Neden okuyorsun?’ sorusu, ‘Neden okumama bir neden bulmam gerek?’ sorusunu da içerecek biçimde cevaplanabilir.


                DON JUAN
Doğu’da Don Juan olmayışı, içlerindeki arzuyu ortaya çıkaracak, “ihanet” etmeye müsait kadınların olmayışıyla koşut…
Kadınları baştan çıkaran Don Juan, baştan çıkarıcı olarak kabahati üstlenir. Buna birinci kabahat diyelim. Bu kabahat kadınların da işini kolaylaştırır. İkinci kabahat daha da işlevseldir: Kadın topluma ihanet ederken, çok sürmez Don Juan da kadına “ihanet” eder. Ödeşme… ikinci kabahatin yani ‘İşini kolaylaştırır’ın yan getirisi olarak ödeşme.


                FARK
Bir şeyi yitirenlerle, ‘olmayı beceremeyenler’ arasındaki fark şöyle işler: ‘Olmayı beceremeyenler’ mazeretlerini baştan beri sahip olmadıkları şeyi sonradan yitirmiş gibi açıklarlar.


                KADIN ÖĞRETMENLER
2. Dünya Savaşı sırasında ve sonrasında Avrupa’da kadınların evin reisi olmalarıyla yeni bir kuşak yetişti. Bu kuşağın getirdiği barış ortamında savaşı yapan erkeklerin barışından farklı bir şeyler vardır muhakkak. Ama ne bilmiyorum, bu konu hakkında bir şeyler okumadım.
Bugün bir seminere gittim (Mayıs 2016), öğretmenlerin üçte ikisi kadındı(saydım). Öğretmenlik bir kadın mesleği, giderek daha çok böyle. Hiç de barışçıl bir etkisi yok ve onların bol olduğu bir ortamda dilim bağlanıyor.


                İTİCİ ŞİİR
İçinde “şiir” sözcüğü geçen şiirlerin iticiliği… İçinde film yönetmeni ve kamera olan filmlerin iticiliği gibi.


                ARAMAK
Deniz kıyısında çocuklar gibi kumu eşeleyerek kale yaparken genç arkadaşım “Sana bir soru” dedi. Bir bilen olarak beni kayırdığını hissettim, hoşuma gitti “Sor” dedim.
“Aramamı beklediğini varsaydığım küskün sevgilimi aradım. Ama o cevap vermedi. Bunu neye yormalıyım?”
Bir dalga geldi yan tarafını tahkim etmediğimiz seti yıktı ve çukurun içi su doldu.
“Burada kendine iki soru sormalısın” dedim, “Birincisi, acaba aramandan hoşlandı mı? İkinci soru asıl önemlisi, düştüğün şu açmazı varsaydığı için acaba cevap vermemek  daha mı çok hoşuna gitti?”
“Sizce ne yapmalıyım?” dedi. Durum kendisi için hassas bir noktaya gelince senli konuşmadan sizli konuşmaya geçiyor; hep yapıyor bunu.
“Kaleye set yap!” dedim.



                DİLENCİ
Biz bir dilencinin muhtaç olmuş düşkünlüğüne değil, dilenci olmuş düşkünlüğüne para veririz. Dilenci bizden servet talep etmez, ne verirsek razı olur, dolayısıyla dilenciyle ilişkimizde bir aldatma aldatılma ilişkisi yaşamayız. Şöyle de diyebiliriz, onun dilenci olduğu yalan değildir, paraya muhtaç olduğu yalandır.







               

               

               


                

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder