Yazıları okurken en aşağıda Chopin'in Spring Waltz'ına tıklayın, yazıyı sevmeseniz de zamanınız boşa gitmemiş olur...
JAPON İŞİ
1933’te
Oshima Adası’nda pek az kişinin bildiği faal bir volkan olan Mihara Dağı’na iki
genç tırmandı. Kraterin ağzından derinlerde fokur fokur kaynayan ateşi seyrederlerken
biri diğerine “Anında yanacağım, duman ve güzellik içinde göğe yükseleceğim”
dedi ve ilave etti “Bu sırrımı sakın kimseye söyleme!” Ve kendini boşluğa bıraktı. Arkadaşı
sır tutamadı. Hayatın anlamı olmadığı için değil, intihar hayatlarını anlamlı
kılacağı için sadece 1936 yılında en az 600 kişi Mihara’da kendini öldürdü. Sloganı
tekrar edelim: ‘Anında öl, duman ve güzellik içinde göğe yüksel.’ Bunu ilk
yapan kişide tahayyül sözden önce geliyordu, takipçilerinde ise tam tersi: önce
söz, sonra tahayyül. Taklit hiçbir zaman tahayyül ve söz sıralamasında orjinaliyle çakışmıyor, bu yüzden taklit zaten… ama öldürüyor, sağlıcakla kalın.
ABARTI
Görülen
yılanlar hep abartılır. Riskin büyüklüğüyle sözünü dinletme arasındaki somut ilişkiye örnek
olsun diye…
BİLGİÇ
“Bütün
insanlar doğaları gereği bilmek isterler.” Aristo’nun Metafizik’inin ilk
cümlesidir bu ve kendi içinde bir çelişkiyi haber verir. İnsanlar ‘doğaları
gereği’ diye bir ibare kullandığınız zaman, ‘insanların doğaları ne?’ diye bir
soruyu atlamış olursunuz ve Aristo’nun çağı bu soruya cevap vermek için henüz
çok erkendir. İnsanın çağüstü bilmekle ilgili doğasını şöyle ifade edebiliriz
gene de: ‘Bilmiş olmak isterler.’ Bilmiş olmayı istemek, bilmeyi istemekten
farklı. Bilmiş olmak istemek soruya cevap verir, soruyla hortlayan hafızayı
makbul sayar. Ya da bilgiçlerin yaptığı gibi sözü hep bildiği, sözünü edeceği
konuya getirir.
OKUMAK
Kısır
döngü; ‘kısır döngü’ diye olumsuzlayıcı bir sözle ifade edilmediği sürece güvenli
bir bölgedir ve aslında bir mekânın adıdır. Kitap bir mekândır… Okuyucu
depresyonu; okumak depresyonun nedeni olduğu halde, depresyondan çıkış için bir
çözüm gibi de görünür…
Buradan
kalkarak ‘Neden okuyorsun?’ sorusu, ‘Neden okumama bir neden bulmam gerek?’
sorusunu da içerecek biçimde cevaplanabilir.
DON JUAN
Doğu’da Don
Juan olmayışı, içlerindeki arzuyu ortaya çıkaracak, “ihanet” etmeye müsait
kadınların olmayışıyla koşut…
Kadınları
baştan çıkaran Don Juan, baştan çıkarıcı olarak kabahati üstlenir. Buna birinci
kabahat diyelim. Bu kabahat kadınların da işini kolaylaştırır. İkinci kabahat
daha da işlevseldir: Kadın topluma ihanet ederken, çok sürmez Don Juan da kadına
“ihanet” eder. Ödeşme… ikinci kabahatin yani ‘İşini kolaylaştırır’ın yan
getirisi olarak ödeşme.
FARK
Bir şeyi
yitirenlerle, ‘olmayı beceremeyenler’ arasındaki fark şöyle işler: ‘Olmayı
beceremeyenler’ mazeretlerini baştan beri sahip olmadıkları şeyi sonradan
yitirmiş gibi açıklarlar.
KADIN ÖĞRETMENLER
2. Dünya Savaşı
sırasında ve sonrasında Avrupa’da kadınların evin reisi olmalarıyla yeni bir
kuşak yetişti. Bu kuşağın getirdiği barış ortamında savaşı yapan erkeklerin
barışından farklı bir şeyler vardır muhakkak. Ama ne bilmiyorum, bu konu
hakkında bir şeyler okumadım.
Bugün bir
seminere gittim (Mayıs 2016), öğretmenlerin üçte ikisi kadındı(saydım).
Öğretmenlik bir kadın mesleği, giderek daha çok böyle. Hiç de barışçıl bir
etkisi yok ve onların bol olduğu bir ortamda dilim bağlanıyor.
İTİCİ ŞİİR
İçinde “şiir”
sözcüğü geçen şiirlerin iticiliği… İçinde film yönetmeni ve kamera olan
filmlerin iticiliği gibi.
ARAMAK
Deniz
kıyısında çocuklar gibi kumu eşeleyerek kale yaparken genç arkadaşım “Sana bir
soru” dedi. Bir bilen olarak beni kayırdığını hissettim, hoşuma gitti “Sor” dedim.
“Aramamı
beklediğini varsaydığım küskün sevgilimi aradım. Ama o cevap vermedi. Bunu neye
yormalıyım?”
Bir dalga
geldi yan tarafını tahkim etmediğimiz seti yıktı ve çukurun içi su doldu.
“Burada
kendine iki soru sormalısın” dedim, “Birincisi, acaba aramandan hoşlandı mı?
İkinci soru asıl önemlisi, düştüğün şu açmazı varsaydığı için acaba cevap vermemek daha mı çok hoşuna gitti?”
“Sizce ne
yapmalıyım?” dedi. Durum kendisi için hassas bir noktaya gelince senli konuşmadan sizli konuşmaya geçiyor; hep yapıyor bunu.
“Kaleye set
yap!” dedim.
DİLENCİ
Biz bir
dilencinin muhtaç olmuş düşkünlüğüne değil, dilenci olmuş düşkünlüğüne para
veririz. Dilenci bizden servet talep etmez, ne verirsek razı olur, dolayısıyla
dilenciyle ilişkimizde bir aldatma aldatılma ilişkisi yaşamayız. Şöyle de
diyebiliriz, onun dilenci olduğu yalan değildir, paraya muhtaç olduğu yalandır.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder