İLTİFAT
Kadın partide karşılaştığı adama
‘Elbiseme iltifat edebilirsiniz,’ diyor. Adam elbisenin açıkta bıraktığı kadının
omuzlarına, sırtına ve yırtmaçtan çakıp parlayan baldırlarına iltifat ediyor. Açık
sözlülük bir kuralı çiğniyor, transparan da olsa bedenin elbiseyle ilişkisi
mahrem burada. Teşhirci olan söz.
ORTA SINIF KADINI
Evine temizlikçi çağıran orta sınıf kadını
(ya da orta sınıf özentisiyle bu mensubiyet duygusunu arada sırada deneyimleyen
kadın) temizlikçisine hem kibirli hem de alçakgönüllü davranarak kendini yeni
sınıfsal statüsüne inandırıyor. Hem kibirli hem de alçakgönüllü dedik;
birbiriyle çelişen bu iki davranışın statüye katkısı tuhaf biçimde eşittir.
Orta sınıf kadını için evinin temiz olmasından daha önemlisi evinde temizlikçi
kadın çalıştırdığını göstermesidir.
KONUŞANIN GERÇEĞİ
Psikanalizde hasta kendinden söz etse bile bunu dikkat dağıtmak için yapar.
Bir akademisyen İstanbul fatihi 2.
Mehmet’in 7 dil bildiğini söylüyor. Eski Yunanca, Farsça, Arapça, İtalyanca… Tüm bu dilleri sıralıyor; dikkatim ister istemez akademisyenin yüzünün aldığı biçime, ses
tonuna kayıyor. Fatih’in 7 dil bildiği bilgisinin safiyane bir aktarımı değil
bu. Başka bir şey. Fatih’in 7 dil bildiği bir gerçekse bile, akademisyenimizin
gerçeği Fatih'in 7 dil bilmiş olmasını özellikle istediği. Bu iki ayrı gerçek konuşmada tek bir gerçeğe
indirgendiği için görünmüyor.
VARLIK VE BELİRTİ
“Tuvalette pire var,” dedi.
Doğruydu, beyaz fayansın üzerinde üç
dört siyah nokta zıplıyordu. Tuvaleti ilâçladı. Ama bir hafta sonra pireleri
yine orada gördüler. Bu kez hem ilâçladı, hem de fayansın küçük çatlaklarını,
klozetin etrafındaki delikleri alçıyla doldurdu. Acaba sürekli açık duran
vasistastan gelebilirler miydi? Vasistasın sinekliğini, çerçevesini ve dışını
da iyice ilâçladı. Hayır, bir şey değişmedi, bir hafta sonra pireler yine
fayansın üzerinde zıplıyorlardı. Sanki dikkatli bakmanın karşılığı bir pireydi…
Aslında pireler evin her yerindeydi, sadece tuvalette beyaz fayansın üzerinde
açıkça görünüyorlardı. Ya da antropomorfik ifadeyle sadece agorafobisi olmayan
pireler oradaydı. Kavramsal görmek somut görmekten farklıydı. Sayın okuyucu, bu
durumu bataklık-sivrisinek benzetmesine kurban etme lütfen.
NEZAKET ve İNCELİK
Daha önce bu başlıkta yazmıştım, bir şey daha
ekleyeceğim. Nezaket diğeriyle etkileşim halindeyken incelik totolojik bir
davranış. İnceliğin hizmet ettiği yer yine kendisi. İncelik kendinde
tanımlanmış vasfı korumaya adanmış. Diğerinin inceliği hak etmesi bir yana,
incelik berikinin adı. Özellikle incelik yüzünden gerçek kabadır. Bunu zarar
hanesine yazıyorum.
SAPMA
Kızım Güldür Güldür Show’u çok seviyor.
Bir keresinde oturduk beraber izledik. Oyuncular bir an su koyverip kendi
kendilerine gülüyorlar. Bu gülüşlerinde pot kırmanın saklanışı da var. Saklama gülüşün
süsü burada. Sahici halleri oyunun gülünçlüğüne dahil oluyor. Hatta asıl espri bu
doğal kendini tutamamanın aleniyeti, yarı şeffaflığı. Kızım da oyuncuların en
çok bu hallerine gülüyor. Oyuncunun “doğal” sapması oyunun sahiciliğini yani
kamera arkasını yeniden üretiyor. Bu gülüş espriyi anlamakla yetinmiyor,
hemhallik de talep ediyor.
ATEŞKES
İki savaşan kuvvetin yaralılarını ve ölülerini
savaş alanından tahliye etmek için ateşkes ilân etmeleri ne kadar insancıl
görünür. Ama bunu yaralılar ve ölüler daha iyi savaşmalarına ayak bağı olduğu
için yaparlar genellikle. Kırım Savaşı’nda (1854) Sivastopol civarı Yeşiltepe’de
İngiliz-Fransız müttefik güçleriyle Ruslar arasında sadece altı saatlik tuhaf
bir ateşkes oldu. Daha birkaç dakika önce birbirine mermi atan askerler dost
oldular; rom içtiler, tütün ikram ettiler. Aristokrat Rus subayları Fransızca
konuştular, karşılıklı ‘bono Ingles’ gibi bildik iltifatlarda bulundular.
Sonunda saate bakınca vaktin dolmakta olduğunu anladılar, tokalaştılar ve ‘Au
revoir’ diye vedalaştılar… herkes kendi siperine. Ateşkesin bu psikolojisi bir
süre devam etti. Lakayt bir etki yarattı. Fransızlar Ruslarla siperlerinde
nişancılık oyunu oynadı. Şöyleydi bu oyun: “Bir taraf süngüsünün ucuna taktığı
bez parçasını havaya kaldırırken, diğer taraf ateş açıyordu- her atışla
birlikte başlayan tezahürat isabette kahkahaya, karavanada ise yuhalamaya
dönüşüyordu.” Orlando Figes’ın Kırım adlı kitabını okuyunca ateşkes hakkında geniş
bir yazı düşündüm aslında; şimdilik burada eğreti biçimde dursun bu.
ALDATMA ve KANDIRMA
Aldatmada 'doğru'yla ilişki korkuya dayalıyken, kandırmada utanca dayalıdır... bu da dursun böyle. Zbigniew Preisner dinleyelim.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder