Odunları tepeden dönerken gördüm, anayola inince
hâlâ aklımdaydı. Fotoğrafını çekmediğim için hayıflandım. Ertesi gün kasabaya tekrar
gelince yağmur altında odunlara kadar yürüdüm. İşim neydi? İşte bu fotoğraf o
fotoğraf.
Umarım uzun uzun bakmazsınız, fotoğrafın
sanatsal bir değeri yok, tesadüfen de olsa yok. Gerçi fotoğrafta diğer sanat
dallarına göre tesadüfün rolü daha büyüktür. Buradaki tesadüf başka.
Fotoğrafta bulduğum şey iki ağacın
arasına istif edilmiş odunlar gibi çevreci bir kontrast sunmuyor. Bunu baştan
elemiş olayım. Eyvallah.
İki ağaç arası boşluk odunların
yayılacağı hacmi belirlemiş. Odunlar tek taraftan ağaçlara yaslı ve istifli. İlk
dikkatimizi odunların kapladığı alana ya da işgal ettiği yere verelim. Galiba
işgal sözcüğü anlatmak istediğime daha uygun.“İşgal” diyorum çünkü burası yola
ait, derme çatma da olsa bir yaya kaldırımı var; ve kamunun malı bir bank,
oturup eğleşme yeri, artık ne derseniz. Kaldırımın karşı tarafında bitişik
nizam tek katlı evler. Ama siz onları görmüyorsunuz. Odunların bu evlerden
birine ait olduğunu varsayabiliriz. Muhtemelen odunun tam karşısındaki eve. Bir
tahmin yürüteyim, ev sahibinin bu odunları koyacak yeri yoktu. Bunlar masum
ilişkiler, ilk başta “işgal” sözcüğünü aklımıza getirip tepkimizi çeken şeyler
değil. Henüz ilişkiyi nesneler arasında görüyoruz. Aradığım şey başka, devam
edeyim.
Havanın yağmurlu olması odunların
üstündeki naylonun tam da işlevini yerine getirdiği an. Keza üzerindeki odun
parçaları ağırlık yaparak naylonun rüzgarda uçmasını engelliyor. Ama
Karadeniz’de rüzgardan ötürü yağmur hep çapraz yağar, odunlar yanlardan illaki
ıslanır. Odunların boyutuna dikkatinizi çekmek istiyorum şimdi, odunlar upuzun,
sobaya girmesi için kesilmeleri gerek, belki de gelecek sene için ayrılmış.
Demek ki naylonun varoluş dayanağı sayabileceğimiz aklımıza gelen rasyonel
gerekçeler muallakta kalıyor. Bunları da eliyorum. Madem eleyecektim niye yazıyorum
değil mi? Elemek bir muhakeme tarzını çürüğe çıkarmak değil burada, amacım asıl
söylemem gerekenin ışığını parlatmak. Altın kuyumcunun vitrininde başka parlar,
molozların içinde başka.
Peki.
Şimdi geliyoruz çift anlama. Çift anlam,
bir sözcüğün mecaz anlamı ya da yan anlamı değildir. Daha çok cümlelerin ve
davranışların içinde gizlidir. Duble anlamdır. Anlamlar arasındaki birbirini
beslemeyi simbiyotik yaşama benzetebilirim. Tıpkı simbiyotik ilişkide iki ayrı
canlı türünün birbirinden yararlanarak ortak yaşam sürmesi gibi. Yine de
simbiyotik benzetmesinin anlatmak istediğimi ideal biçimde temsil ettiğinden
kuşkuluyum. Çünkü çift anlamdan en az birisi kaypak anlamdır. Örneğim naylon, örtü ama sadece yağmurdan korumuyor
hırsızlardan da koruyor. Bu kadar savunmasız bir örtünün hırsızdan koruması?..
Hırsızlığı özellikle birilerinin yaptığı suç olarak düşünürsek örtü insanlarla
odun arasına koyduğu sembolik mesafe sayesinde bir ihlal hassasiyeti yaratıyor,
diğerini düşeceği hırsız olma pozisyonuna karşı uyarıyor. Dur bakalım bu sözü
anlaşılır biçimde yeniden söylemeliyim galiba, yani diğerinin nötr varlığı
odunun varlığıyla bir çalma eğilimi haline geliyor. Hırsız değilken bile çalma
eğiliminde olmak nasıl bir ruh hali? Aslında gözetlenme duygusu. Durduk yerde
suç potansiyelini imal etmek ve diğerini olası suçuna karşı ikaz etmek de
diyebiliriz. Güvenlik kamerası da aynı mantığa dayanmaz mı, bir şeyin çalınması
kadar çalınmaması da izlenir, herkes kendi masumiyetini üretir; çalmanız için
önce güvenlik kamerasını çalmanız gerekir. Örtünün dile gelmeyen ama herkesin
anladığı çift anlamı da burada saklı zaten. Örtü sahiplik ilişkisini başlatıyor
ve diğerini suç/masumiyet tarafına itiyor. Kamusal bir yeri işgal etmesi yaya olarak odunların yanından zararsızca
geçerken benim masumiyetim üzerinden kendini aklıyor. İşgal edebildiği için
aklınıza “kamu” gelmiyor, siz yabancısınız orada… Hızlı gittim. Son cümle
öncesinde sormam gereken bir soru vardı atladım, şimdi sorayım. Çift anlam,
kendi bünyesinde barındırdığı her iki anlamın da anlaşılacağı konusunda neden
bu kadar kendinden emindir?
Şimdi fotoğrafa tekrar bakalım ve durumu
daha şeffaf biçimde ortaya koyalım:
1.
Naylon örtü odunları yağmurda ıslanmasın diye
koruyor.
2. Naylon örtü ve odunların istifli hali sahipli
olduğunu gösteriyor… Burada bir anımı araya sıkıştırayım. Bir zamanlar
öğretmenlik yaptığım köyde özellikle kış aylarında fırtına ve yağmurla azan
dalgaların kıyıya getirdiği odun parçalarını toplamaya sahile inerdim. Benim
için hem yürüyüş hem de kısa günün kârıydı. Çocukluğumun geçtiği sahil
kasabasından kalma bir alışkanlık. Kütüklere ağaç köklerine dokunmazdım. Onlar
Mahmut’undu. Sessiz Mahmut. Mahmut onları bir yerlerine çaput bağlayarak
sahilde biriktirirdi… Çaput olmasa bile eğer iki odun üst üste konmuşsa
bilirdim ki bu odunlar Mahmut’un. Ben Mahmut’un rakibi değildim ama sanıyorum o
beni rakibi olarak görüyordu. Mahmut’a selam verirdim Mahmut merhaba yerine “Errabba!”
derdi. Vantrolog gibi, dudağını kıpırdatmazdı. Dudağını kıpırdattığında da sesi
çıkmazdı, muhtemelen küfrederdi. Kime olacak, bana.
3. Odun bulunduğu yeri işgal ediyor. Mahmut’un
odunlarından uzak dururdum. Uzak durmayı düz anlamıyla anlayın lütfen.
Odunların bulundukları yer Mahmut’un yeriydi. Mahmut’un odunlarının iki metre
uzağından yürürdüm. Sonra Mahmut bir gün gelir odunlarını parça parça
traktörüne yüklerdi, sahil yeniden anonimleşirdi.
Çift
anlamın içinde bize iletilen asli bir anlam var. İlk anlamların uzantısı
olmadan ve dile gelmeden bizi kendine çekiyor. Üstelik aklımızla oynayarak
yapıyor bunu. Çift anlam nasıl anlarsan öyle anla gibi çoklu anlamın bizi özgür bıraktığı bir durum değil. Diğer anlamlar çift anlamın kurgusal
unsurları. Dolayısıyla çift anlamın “çift” sözcüğüyle yarattığı çoğul karakter
bizi yanıltmasın, gerçekte diğer anlamların içinde kamufle olan tek anlam var.
Herhalde anlatabildim. Başka bir örnek
vereceğim.
Bu örnekle
karşılaşmam da bir tesadüf. Biraz üzerine gittim biraz da spekülasyon yaptım.
Almancada ‘Halz und Beinbruch’ motomot çeviride boynun
ve bacağın kırılsın anlamına gelirken (bizde ‘boyu devrilesice’) deyim anlamı
‘iyi şanslar’ demektir. İbranice konuşan Yahudilerin ‘Harzlacha we berache’
deyişiyle ses benzerliği vardır. Ama İbranice ‘Harzlacha we berache’ hem
motomot hem de deyim anlamıyla başarı ve bereket dilemektir. Bir Yahudi diğer
Yahudi’yi yolcu ederken başarı ve
bereket diler, gayet makûl. Peki bir Alman neden boynun ve bacağın kırılsın
derken bunun iyi şanslar dileme olarak anlaşılmasını ister? Şimdi burada önce
kendi spekülasyon kotamı kullanıyorum: Soykırım öncesi Yahudilerle bir arada
yaşayan Almanlar Yahudilerin iyi dilek sözünü ses benzerliğiyle kendi
dillerinde iğnelemeye, düşmanlığa çeviriyorlar. Yahudilerin de olduğu bir
ortamda bir Alman diğer Alman’a ya da bir Yahudi’ye ‘Harzlacha we berache’ ses
benzerliğiyle ‘Halz und Beinbruch’ diyor. Almanca söz deyimleşirken kendi geçmişini unutuyor.
Bugünün Alman etimologları ise dilin taşıdığı bu lekeden kurtulmak için başka
bir argüman üretiyorlar: İnsanlar kadim çağlardan beri olumlu bir şey meydana
gelmesi için olumsuz bir şey dileyerek kötü ruhları kandırmaya çalışır. Aksi
takdirde dileklerinin tersine döneceğinden korkarlar, denizcilikte başarı
dilemenin direk ve sac kırılması şeklinde söylenmesi gibi (Mast und
Schotbruch). Antisemitizm sırasında üretilen çift anlam ve daha eskiye giden etimolojik
çift anlam.
Bu yazı
bitmedi.
İnsanların
mekânla ilişkileri çift anlam yüklü. Nerede olurlarsa olsunlar. Mukim olmak
muhkem olmak…
Türkçe birkaç örnek verseydiniz keşke, şimdi düşünüyorum bizdeki bu ters anlamı kullanarak kötü ruhları ve şansı kovmak üzerine pek deyim bulamıyorum.. Fakat doğru, diğer dillerin çoğunda vardır. İlginç..
YanıtlaSilYorumunuz için teşekkürler. Verdiğim Almanca deyim örneğinde çift anlam sözün ters anlamı değil, ilgili deyimin oluşurken izlediği yol: Almanlar Yahudilerin deyimini ses benzerliğiyle kendi dillerinde tekrarlarken yeni bir anlam (hakaret) oluşması. Bir arada yaşayan dillerin bu birbirini kasıtlı çarpıtması olası iken (bir egemenlik biçimidir bu) Alman etimologların dilin taşıdığı antisemitist lekeden imtina etme çabaları. Çift anlam sözcüklerde oluşmuyor. Cümlelerde, söylemlerde ya da davranışlarda oluşuyor; manipülatif bir anlam. Aslında aklımda olan ama yukarıda yazmadığım bir örnek vereyim. Koç Üniversitesinden Rumelifeneri’ne giden yolun Boğaz’a bakan dönemecinden aşağı tali bir toprak yol vardı. İnsanlar oraya arabalarını çekerlerdi, içki içenler, kaçamak yapanlar, belirli aylarda dürbünleriyle kuş göçlerini izleyenler vb. Bir gün oraya o yolu iptal eden bir bariyer konuldu. Emin değilim ama öncesinde bir iki araba da aşağı yuvarlanmıştı galiba. Bariyerin trafik kurallarına göre ilk anlamı arabaların aşağıya yuvarlanmaları ya da böyle bir olasılığa karşı önlem diyebiliriz. Ama çift anlam trafik kurallarının bir ahlâk kuralı gibi de işlemesi, insanların içkisine kaçamağına engel olmak. Tabi bu iki tarafça da dillendirilmeden gerçekleşiyor.
YanıtlaSilTeşekkürler, oldukça açıklayıcı oldu.
Sil