Taşınıyoruz.
Birçok kitap birbirine karışmış, kitaplık almıyor,
yer dar falan. İşin en zor kısmını yapıyoruz kızımla. Kitapların tozunu alıp
konularına ve yazarlarına göre tasnif ediyor sonra koliliyoruz (Microsoft Word
altını kırmızıyla çizdi iyi mi, kolilemek diye bir sözcük yok dağarcığında).
Üç
ile dört bin arası kitap. Tek tek tozunu alırken saymaya başlasaydım ya! Neyse
unutmayayım, diğer eve yerleştirirken sayarım. Tozunu alma faslını dış kapının
eşiğinde ayakkabı fırçasıyla yapıyorum. Eğlenceli bir tarafı var, fırçayı
vuruyorsun tertemiz. Bazı kitaplarım rutubetlenmiş. Tozlanmasalar daha da rutubetlenirlerdi, yanlış mı düşünüyorum?
Neme lazım güzel kitaplar okumuşum.
Okuduğum kitaplar yeniden elimden
geçerken geçmiş zamanla ilgili tuhaf bir ilişki kuruyorum şimdi. Marx’ın iş makinelerine ölü-emek demesi gibi, kitaplar da ölü zamanım benim.
Her biri için saatler harcamışım; işte önümde duruyor, kitap o zamanın donmuş
hali: Marc Bloch’un Feodal Toplum’u 2007’nin Eylül’ünde basılmış, ama ben 2008
yaz tatilinde okudum. Hatırlıyorum benimle deniz kıyısına gitti geldi bu kitap,
sayfaların arasına kum tanecikleri gizlenmiştir belki, hayır silkelemeyeceğim,
orada dursunlar. Bir haftanın, bilemedin on günün donmuş hali. Buzullarda sondaj çalışması gibi bu
donmayı aşamalandırabilirim: Kitabın sözünü ettiği zaman, yazarın yazarkenki
zamanı, benim okurken yaşadığım zaman… hepsi bir kitap. Kitaplara bakarak
kendime geçen zamanla ilgili kerteriz noktaları belirleyebilirim. Ama durun o
kadar yaşlanmadım daha. Geçen zamanı yeniden yaşayarak zaman kazandığını sanıp
zamanı tüketmek; yani aklımdan zorum yok.
Kitaplar benim mülküm de. Kitaplarım
olduğu müddetçe asla proleter değilim. Onlar benim kaybedecek şeylerim. Memlekete
kızıp başka yere göçemem, onlar gerçek ayak bağım. Kitaplar mülkün iki türünü
de karşılıyor; hem gayrimenkul hem de menkul. Kitaplığı duvara sabitledin mi
gayrimenkul. Bu düz anlamı. Metaforu gösterişe dayanıyor… entelektüel yatırım.
Okumuş olmamdan söz etmiyorum; okumuş olmamın göstergesi olarak elimin altında bulunmaları önemli… beni tanımlayan bir şey, doğrudan kişiliğime sirayet ediyor.
Zenginin gardırobu gibi; sadece övünmek için değil, imrendirmek için de orada. Hadi
kendime karşı bu kadar kıyıcı olmayayım, kötü huylarıma karşı uyanığım ben…
Kitaplarla bu gayri menkul ilişkim üç kez kesintiye uğradı. Üçünde de göçer haldeydim. Öğretmen olduktan sonra istikrara kavuştum. Kitaplar aldıkça yığıldı, mekanı muhkem kıldı; tam on yıldır bu evde oturuyoruz, şimdi başka bir eve taşınıyoruz. Ve oradan da kimbilir ne zaman ve nereye? kimbilir ne zaman kendi evimize taşınacağız. Şimdiden o taşınmanın gailesi de geldi oturdu omzuma.
Kitaplarla bu gayri menkul ilişkim üç kez kesintiye uğradı. Üçünde de göçer haldeydim. Öğretmen olduktan sonra istikrara kavuştum. Kitaplar aldıkça yığıldı, mekanı muhkem kıldı; tam on yıldır bu evde oturuyoruz, şimdi başka bir eve taşınıyoruz. Ve oradan da kimbilir ne zaman ve nereye? kimbilir ne zaman kendi evimize taşınacağız. Şimdiden o taşınmanın gailesi de geldi oturdu omzuma.
Kitaplarımın menkul değeri kötümserliğimle
ilgili. Bir gün parasız kalırsam kitaplarımı satarım diye satırların altını kasten
kurşun kalemle çiziyorum. Kolayca silebileyim diye.
Çünkü çizili kitapların değerinin düştüğünü biliyorum.
Bir gün dünyanın tüm kitaplarını içine
alan ve kendini güncelleyen e kitap tabletlerimiz olacak ve Çince yazılmış bir kitabı anlık çeviriyle
kendi dilimizde okuyabileceğiz. O zamana selam olsun.
Peki donmuş zamanı ne yapacağız?
En çok da Selda için... Çünkü o bizim o zamanlar bile nice yazardan bile daha okur olduğumuz yıllara götürüyor bizi...
YanıtlaSilYüreğine selam olsun değerli dost.