19 Temmuz 2018 Perşembe

Yaylaya Gitmek

                                                  Giresun Bektaş Yaylası





‘Yaylaya gitmek.’ Tam da bu sözü söylemek için gitmek. Hiçbir öykü yok, gitmek ve gelmek; bu çok açık. Duyduğunuz anda ne olup bittiğini anlıyorsunuz, sözcük çağrışımlarıyla üzerinize çullanıyor: serinlik, sis, soğuk su, et ızgara, uzaklık, tırmanma, ıssızlık, içki vb. Bütün bunlar sözcüğün kefil olduğu şeyler.

Eskiden kasabalının yaylaya gidip gelmesinin rövanşı yoktu. Yayla civarında oturan köylüler, kasabalılar gibi aynı periyotta gidip dönemezlerdi. Kırk yılın başında bir kez; mesela Mayıs 7’sinde (miladi 20 mayıs) rengârenk giysileriyle kasabayı birden işgal ederek…

Dedelerinden, ninelerinden kalma büyükbaş, küçükbaş hayvanlarla yapılan yarı göçer bir hayatın taklidi değildi bu. Aksine kasabalılar yaylaya giderek egzotik bir yolculuk yapmış olsunlar, hayır kendilerini modern tarafta hissetmenin başka inandırıcı yöntemleri var.

Başka bir şey… Gurur!..

Yaylaya gittim diyenin bundan gurur duyduğu belli. Çıkış noktamız burası olsun. Bu gururun peşine düşelim. Dileyelim ki bu gurur özgün olsun.

Yaylaya gitmek bir ‘bulunuş’; yani orada bulunmak, ‘gezmek’ değil. Yayla dediğiniz yer küçük bir kovboy kasabası aslında. Binaların başı ve sonu tık diye kesiliyor. Arazi binaların alanı değil, mesela bahçe veya tarla değil, bina doğayla kaynaşmıyor, arazi uzantıyı vaat etmiyor; film platosu gibi.

‘Yaylaya gittim.’ Bu söz bir öykünün giriş cümlesi gibi kuruluyor her seferinde. Akabinde baştan geçen bir olay anlatılacakmış gibi. Halbuki bu kadar. ‘Yaylaya gittim!..’ olayın kendisi bu. Atlı karıncaya bindim der gibi (bugünlerde roller coaster’a). Yani sözün verdiği ayrıcalıkla; bir risk yaşadım, metanet gösterdim ve bundan söz etmeye hak kazandım. Bu tekrarı sağlayan dürtü ne olabilir?

Erginlenme?..

Yayla, kasabanın uzağı: hem kasaba sınırları içinde kalan hem de uzak olan. Yol kısa ama kıvrım kıvrım ve yokuş yukarı… gidiş zamanı uzun ve maceralı, uçurumlar barındırıyor. Değişik bir coğrafya… yeşil ormanlardan sonra pat diye her tarafı bozkır bir platoya varıyorsunuz, iklimi farklı olan bir yere; uzaklığı teyit eden bir şey bu… Herkes yaylaya önce ebeveynlerinin korumasında gider. Yaylaya ebeveynsiz gitmek bir erginlenme töreni sayılabilir mi?

Türkçeye erginlenme diye çevrilen inisiyasyon/initiation sözcüğü meğer Latince initiare=başlamak sözcüğünden geliyormuş. Bu sözcük yürümek, gitmek anlamına gelen ‘ire’ fiili ve içerisine anlamını katan ‘in’ takısıyla ilgiliymiş.

Yaylaya gittim demek erginlenmenin tekrar eden regresyonu galiba…


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder